Gerçekten özgür müyüz, yoksa bize sunulan dijital dünyada sadece izleniyor muyuz?
Her gün elimdeki telefondan paylaştığım bir fotoğraf, yazdığım bir cümle, izlediğim bir video… Hepsi birilerinin veri tabanına düşüyor. 
Biz “paylaşıyoruz” sanıyoruz ama aslında kendimizi açık bir defter gibi teslim ediyoruz.
Yapay zeka çağında, bilginin yerini algoritmalar aldı. Artık neye inanacağımıza, neye güleceğimize, hatta neyi tartışacağımıza bile birkaç küresel platform karar veriyor.
Düşünün, milyarlarca insanın gündemi, sadece birkaç yazılımın içinde şekilleniyor. Bu bana yalnızca teknolojik bir durum gibi gelmiyor.
Bu, egemenliğin sessizce el değiştirmesi gibi.

Bir ülkenin vatandaşlarının verisi başka bir ülkenin sunucularında saklanıyorsa, orada özgürlükten bahsetmek ne kadar mümkün?
Çünkü çağ artık değişti. Egemenlik toprakla değil, verilerle ölçülüyor.
Ve bu nedenle, yerli sosyal medya platformlarını geliştirmek bir seçenek değil, bir zorunluluk.
Bunu sadece bir mühendislik çabası olarak görmüyorum; bu aynı zamanda bir kimlik meselesi, bir bağımsızlık duruşu.
Ben, her ülkenin kendi dijital kültürünü yaratması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü teknoloji sadece araç değildir; bir yaşam biçimi, bir dil, hatta bir zihin biçimi yaratır.
Bir ülke kendi sosyal medya ekosistemini kurabiliyorsa, sadece verisini değil, geleceğini de korur.
Türkiye’nin de bu alanda attığı her adım, geleceğe dönük stratejik bir yatırımdır.
Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar’ın öncülüğünde geliştirilen Next Sosyal gibi girişimler, bence yalnızca bir uygulama değil, bir dijital egemenlik manifestosudur.
Çünkü mesele sadece kim ne paylaşıyor değil, kim neyi kontrol ediyor meselesidir.

Benim için bu konu kişisel bir farkındalıkla başladı.
Bir gün fark ettim ki, sosyal medya aslında bize değil, biz sosyal medyaya hizmet ediyoruz.
Paylaştıkça özgürleştiğimizi sanıyoruz ama her “beğeni”, biraz daha veri bırakmak demek.
Ve o veriler, artık kim olduğumuzu bile tanımlıyor.
Dijital bağımlılık, ekonomik bağımlılıktan daha sessiz ama daha tehlikeli.
Çünkü görünmez. Çünkü farkında olmadan gönüllü oluyoruz.
Ben bu yüzden, Türkiye’nin kendi veri altyapısını kurmasını, kendi yazılımını geliştirmesini ve kendi dijital sınırlarını çizmesini bir milli mesele olarak görüyorum.
Sonuçta soruyu kendime sık sık soruyorum:
Gerçekten özgür müyüm, yoksa sadece algoritmanın bana çizdiği yolu mu yürüyorum?
Ve her defasında aynı cevaba varıyorum:
Özgürlük, artık verinin kimde olduğuna bağlı…
*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*
 
                 
             
             
             
             
             
             
             
         
         
         
         
         
         
         
         
        