Çoğunlukla herkesin aşina olduğu bir tabirdir tutuklamanın “koruma tedbiri” olduğu. Bunun temel sebebi tutuklamanın doğrudan temel hak ve özgürlükleri kısıtlamasıdır. Peki anayasa ile koruma altına alınmış olan ve fakat bir ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında verilen tutuklama kararı ile kısıtlanan bu temel hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamanın süresi nedir?
Açıklamaya başlamadan öncesinde önemle belirtmek isteriz ki Türk Ceza Kanunu evrensel hukuk normlarına göre inşa edilmiş ve her aşamada denetime tabi kurallar getiren Ceza Muhakemesi kanunu ile desteklenmiş bir sistemin parçasıdır.
Bu yazımızda tutuklama nedenleri ile tutuklama nedenlerinin varsayılabileceği haller ile tutuklamanın kim tarafından ve nereden talep edileceğini ve değil tutuklama kararının süre bakımından nasıl uygulandığı ve hangi makam eli ile tutuklama kararının kaldırılabileceğini bir bütün olan ceza yargılamasının iki evresi olan soruşturma ve kovuşturma evreleri için ayrı ayrı ele alacağız.
Ceza yargılamasının başlangıcı olarak karşımıza çıkan soruşturma evresindeki tutuklama süreleri bakımından düzenleme 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’ nun 102. Maddesinin 4. Fıkrasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır Ceza mahkemesinin görevine girmeyen İşler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren İşler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak Türk Ceza kanununda yer alan devlet güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar ve devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları ile Terörle mücadele kapsamındaki suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından söz konusu tutukluluk süresi en fazla bir yıl altı ay olup gerekli görüldüğü ve gerekçesi gösterildiği durumlarda altı ay daha uzatılarak tutukluluk süresi en fazla iki yıl olarak uygulanabilmektedir.
Bunun hemen akabinde ceza yargılaması başlangıcı olarak tabir ettiğimiz soruşturma evresi sonunda düzenlenen iddianamenin kabulü kararıyla başlayan kovuşturma evresi bakımından süreleri belirterek devam etmek daha isabetli olacaktır.
Belirttiğimiz gibi iddianamenin kabulü kararı ile başlayan kovuşturma evresindeki tutuklulukta geçecek sürelere ilişkin düzenleme yine 5271 sayılı ceza Mahkemesi kanununun 102. maddesinde düzenlenmiş olup 102. maddesinin birinci fıkrasına baktığımızda düzenlemenin ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresinin en çok bir yıl olarak düzenlendiğini ve zorunlu hallerde bu sürenin gerekçe gösterilerek altı ay daha uzatılabileceğinin kaleme aldığını görmekteyiz.
Aynı maddenin devamı olan ikinci fıkrasında da bu defa ağır Ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olarak düzenlendiğini ve zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceğini uzatma süresinin de toplamda üç yıl olarak düzenlendiğini görmekteyiz.
Soruşturma evresi için yukarıda belirttiğimiz Türk Ceza kanununda yer alan devlet güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar ve devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları ile terörle mücadele kapsamındaki suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından söz konusu tutukluluk süresinin kovuşturma aşaması için beş yılı geçemeyeceği yine aynı fıkranın içerisinde düzenlenmiştir.
Burada küçük bir parantez açarak bu uzatma kararlarının Cumhuriyet Savcısı, şüpheli veya sanık ile müdafisinin görüşleri alındıktan sonra verilebileceğini belirtmek isteriz.
Peki Ya Sonra?
5271 sayılı ceza Mahkemesi kanunu 102. maddesi ile tutukluluk da geçecek süreleri düzenledikten sonrasında 103. maddesinde “Cumhuriyet Savcısı’nın tutuklama kararının geri alınmasını istemesi” başlığı altında koyduğu kural ile Cumhuriyet Savcısı‘nın adli kontrol altına alınmak kaydıyla şüphelinin serbest bırakılmasını sulh ceza hakimliğinden talep edebileceğini düzenlemiştir. Ancak uygulamada çok sık rastlamadığımız ve genellikle vatandaşlar tarafından da çok fazla bilinmeyen ve bu yazıyı kaleme alma sebebimize geçmeden öncesinde ceza yargılaması ikinci safası olan ve iddianamenin kabulü kararından sonra başlayan kovuşturma aşamasında tahliye kararının ancak ve ancak mahkeme eliyle verilebileceğini belirtelim.
Sadece Soruşturma aşaması için geçerli olan Cumhuriyet Savcısı’na re’sen adli kontrol veya tutuklama kararını kaldırarak şüpheliyi serbest bırakma yetkisi 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun 103. maddesinin ikinci fıkrası ile Cumhuriyet Savcısı’na verilmiştir.
Bu düzenlemeyle soruşturmayı yapan Cumhuriyet Savcısı yapmakta olduğu soruşturma sırasında topladığı delillerle şüpheli hakkında verilen adli kontrol yükümlülükleri veya tutuklanmanın gerekli olmadığı kanaatine varması durumunda hakim kararına ihtiyaç duymaksızın kendiliğinden şüphelinin tahliyesine karar verebileceğini yani hakim kararının ile kısıtlanan Temel hak ve özgürlüklerin Cumhuriyet Savcısı eliyle şüpheliye iadesini düzenlemiştir.
Bir kişinin tahliye olduktan sonrasında yeniden tutuklanması için veya hakkındaki adli kontrol kararının daha ağır bir tedbir olan tutuklama kararına çevrilebilmesi suç şüphesini daha da ağırlaştıran yeni delillerin ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir.
Peki ya sonra? Sorusu ceza kanunları ile temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması konusunda kanun koyucu tarafından tutuklamanın keyfiliğini ortadan kaldırmak için düşünülmüş ve düzenlenmiştir.