İran 3000 yıl kadar eski kadim bir devletin günümüzdeki temsilcisidir. Ahamenişlerden, Pers imparatorluğuna uzanan geniş bir tarihi mevcuttur. Safeviler, Kaçar Hanedanı, Selçuklular gibi Türk devletlerinin de kurulduğu coğrafyadır.
İran içinde gayrı resmi rakamlara göre 30 milyondan fazla Türk’ü barındırmaktadır. Türklerin, kimi zaman Farslardan daha kalabalık olduğu da söylenir.
1979 yılında İran’da gerçekleşen devrim, kadim İran tarihini baştan aşağı değiştirdi. İran’ın yeni yönetimi, 1507 yılında Ali Kareki ile başlayan Şiileşmenin son noktası oldu. Müslüman olduktan sonra uzun bir süre Ehli – Sünnet mezhepleri içinde kalan İran, Şah İsmail’in iktidarıyla şiileşti. O tarihten itibaren İslam dünyasında belirli bir mezhebin merkezi konumuna oturdu.
Ayetullah Humeyni öncülüğünde gerçekleşen devrim, aksiyoner bir İran kurdu. İran İslam Cumhuriyeti, bölgedeki tüm ABD – İsrail karşıtı faaliyetleri destekledi. Özellikle Şii dünyasının, ABD’yle olan rekabetinde merkezi bir konumlanmaya ev sahipliği yaptı.
Bu çatışmalı süreç içerisinde İran’ın toprak bütünlüğü de tehlikeye girdi.
Olası Senaryolar
İran’ın bölünmesine dair olası senaryolar komplo teorisi olarak kalsa da ciddi bir altyapısı da bulunuyor. İran içinde çok sayıda halk ve mezhebi barındırıyor.
İran içinde bölünme tehdidi en yüksek olan halk Kürtler olarak tespit ediliyor. İran Kürdistanında yaşayan Kürtlerin, ne mezhepsel ne etnik olarak İran’a aidiyeti yok. Kürtler, Şafi İslam’a mensup dolayısıyla Sünniler. Ancak Kürtlerin dini meselelerinden daha önce İran’ın PKK sorunu da var. PKK’nın İran kolu PJAK, İran karşıtı faaliyetlerini öne çıkarıyor ve Mahabad merkezli bir Kürdistan kurulması için İran rejimiyle çatışıyor.
Bir diğer ayrılıkçı hareket ise Güney Azerbaycan bağımsızlık hareketidir. Burada belirtilmesi gereken bir husus vardır. İran’da yaşayan Türkler devletine yüksek bir aidiyetle bağlıdır. Bölgedeki Türklerin tamamına yakını Şii ya da Alevidir. Dolayısıyla rejim ile iyi ilişkilere sahiptir. Ayrıca günümüzde İran’ı yönetenlerin büyük çoğunluğu bu bölgedendir. Cumhurbaşkanı ve Dini rehberde dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey yönetici, Horasan’dan Tebriz’e uzanan Türk coğrafyasındandır.
Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir husus Güney Azerbaycan’da İsrail ve ABD destekli ayrılıkçı hareketlerdir. Yoğun bir destek alamasa da Güney Azerbaycan’dan Horasan’a uzanan bir coğrafyada bağımsız bir Türk devleti kurmak için gayret gösteren kimi tartışmalı gruplar vardır. Olası bir bölünme senaryosunda bu gruplara dikkat edilmelidir.
Uzak İran olarak adlandırılan Belucistan’da önemli bir sorundur. İran’ın Afganistan ve Pakistan sınırında yer alan bu toprakları, Sünni bir nüfusa sahiptir. İran’daki mevcut rejimle aralarında müftülük ve dini eğitim konularında sıkıntılar vardır. Beluçların kendine özgün kültürel faaliyetlerindeki aksaklıklar İran’ı bölünme senaryosunda üçüncü bir durumla mücadele etmesine yol açabilir.
Son olarak İran’ın içinde ciddi bir Arap nüfus mevcuttur. İran – Irak savaşı yıllarında en sert mücadelelerin verildiği Huzistan ve Ahvaz’da halkın büyük çoğunluğu Şii Araplar oluşturmaktadır. Bu nüfus, Irak ve Bahreynlilerle ortak kültürel bağlara sahiptir. Olası bir bölünme senaryosunda Irak’a katılma, Bahreyn’le birleşme gibi taleplerde bulunabilir.
İran’ın bugünkü mevcut yönetiminin sınırları ise Fars bölgesinde kalır. Bu bölge başkent Tahran, Kum, Meşhed, İsfahan gibi şehirleri içine alan ülkenin tam ortasında kalan bölgedir. Olası bir bölünme durumunda İran devletinin tarihi mirası bu havza içinde kalacaktır.
İran Bölünürse Ne Olur?
İran’ın bölünmesi ülkemiz açısından büyük bir risktir. Sınır komşumuzun toprak bütünlüğü olmazsa olmazdır. Türkiye, artan terör tehdidi ile İran bölünürse daha yoğun bir şekilde karşı karşıya kalacaktır. İran, toprak bütünlüğünü korumak için her türlü yolu denemektedir. Rejim yeri geldiğinde belirli konularda taviz dahi vermektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir tarihi gerçek vardır. İran 3000 yıldır yer değiştirmemiş, sınırları değişmemiş bir ülkedir. Dolayısıyla İran’ın toprak bütünlüğü tarih boyunca bozulmamıştır. Bu tarihten sonrada köklü imparatorluk birikimiyle toprak bütünlüğünün bozulacağı düşünülmemektedir.




