Onlar hayata daha yeni başlamıştı. Kimisi okul çantası yerine çekiç taşıyor, kimisi defter kokusunu hiç bilmeden fabrikaların, tarlaların arasında büyüyor. 2025 yılı ise Türkiye’de çocuk işçiler için bir milat değil bir yas yılı oldu. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin verileri, yılın ilk aylarında en az 19 çocuğun çalışırken öldüğünü ortaya koyuyor. Bu rakam yalnızca bir sayı değil; yoksullukla, çaresizlikle ve ihmal edilen politikalarla büyüyen bir toplumsal yaraya işaret ediyor. Her biri bir evin umuduydu. Her biri yarım kalmış bir hayat, susmuş bir gelecek…

ÖLÜM TABLOSU: 2025’İN KARANLIK BİLANÇOSU
İlk 4 Ay: “Ekmek İçin Ölüm” Dönemi
2025’in daha ilk aylarında kaydedilen en az 19 çocuk işçi ölümü, Türkiye’de çocuk emeğinin ne kadar kontrolsüz ve tehlikeli olduğunu yeniden gözler önüne serdi. Okulda olması gereken bu çocuklar, hayatla ölüm arasında ince bir çizgide çalıştırıldı. Çoğu bu çizgiyi aşarak geri dönemedi.
Nisan Ayı: Vicdanlara Sığmayan 8 Kayıp
Nisan 2025’e ilişkin İSİG raporu, ay boyunca yaşanan 152 iş cinayetinin 8’inin çocuk olduğunu gösteriyor. Her birinin ardında benzer bir hikâye var: Yoksulluk yüzünden çalışmak zorunda kalmak, denetimsiz işyerleri ve sorumluların eksikliği…
Temmuz Ayı: 9 Çocuk İşçinin Acı Sonu
2025 Temmuz’unda ölümler rekor seviyeye çıktı. Toplam 204 işçinin öldüğü ayda, 9 çocuk işçi de can verdi. Bu çocuklar arasında en çok yankı uyandıranlardan biri ise 12 yaşındaki Eyüp Can Güner oldu. Mersin Anamur’da bir işyerinde yaşanan tartışma sonrası yüksekten düşerek yaşamını yitirdi. Ölümü, “çocukların çalıştığı” gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde hatırlattı.

NEDEN BU ÇOCUKLARI KORUYAMIYORUZ? YOKSULLUK KISKACI MI?
İSİG’in raporları, Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) çocuk emeğini görünmez bir şekilde sanayiye taşıdığını vurguluyor. “Eğitim” etiketi altında verilen bu sistem, çocukları çalıştırmayı hukuki zemine oturtuyor. Böylece çocuklar ağır işlerde, düşük ücretle, çoğu zaman riskli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Birçok aile için çocuğun çalışması, “seçim” değil zorunluluk. Evine ekmek götürmek için 10 yaşında mesai yapan çocuklar, aslında ülkenin yoksulluk haritasını da gözler önüne seriyor. Yoksulluk derinleştikçe çocuk işçiliği artıyor. Çocuk işçiliği arttıkça ölümler kaçınılmaz hale geliyor.
Kayıt dışı çalışma yaygın, denetimler yetersiz, çocukların iş güvenliği ise çoğu zaman tamamen unutulmuş durumda. Denetim eksikliği iş cinayetlerini besleyen bir başka neden olarak öne çıkıyor.
12,5 YILLIK TABLO: KAYBOLMUŞ BİR NESİLİN İZLERİ
İSİG Meclisi’ne göre 2013–2025 yılları arasında en az 770 çocuk işçi iş cinayetlerinde öldü. Coğrafi dağılım da vahim. Çocuk işçi ölümleri Türkiye’nin 77 ilinde görüldü. En çok ölümün yaşandığı iller arasında Şanlıurfa, İstanbul ve Gaziantep öne çıkıyor. Bu ölümler en çok şu nedenlerden kaynaklandı:
Trafik/servis kazaları: 201 çocuk
Zehirlenme/boğulma: 125 çocuk
Ezilme/göçük: 103 çocuk
Yüksekten düşme: 71 çocuk

HAYATLARIN ARDINDAKİ İNSAN HİKAYELERİ
Eyüp Can Güner (12): Bir dönercide çalışıyordu. Yüksekten düşerek öldü. Okulda olması gereken yaşta, ağır bir işin yükünü taşıyordu.
Abdurrahman Özkul (14): Niğde’de bir geri dönüşüm tesisinde kolu makineye sıkışarak yaşamını kaybetti. Çalıştığı işyerinde değil çocuk, bir yetişkinin bile zorlanacağı bir makineyi kullanıyordu. Bu örnekler medyaya yansıyabilen birkaç isim… Gerçekte kayıt dışı çalışan yüzlercesinin adı hiçbir yere yazılmıyor.
SORUMLULUK KİMDE? NE YAPILMALI?
İSİG Meclisi, 2025’in çocuk işçiliğiyle mücadelede bir dönüm noktası olması gerektiğini vurguluyor.
Atılması beklenen adımlar şöyle sıralanıyor:
Çocuk işçiliğine yönelik yasaların etkin biçimde uygulanması
MESEM sisteminin yeniden düzenlenmesi
Ailelere sosyal ve ekonomik destek sağlanması
Çocuk emeğini ucuz işgücüne dönüştüren sektörlere sıkı denetim
Kayıt dışı çalışmanın önlenmesi
Sivil toplum örgütleri ise “çocuk işçi ölümlerine karşı toplumun artık sessiz kalmaması” çağrısı yapıyor.

BÜYÜK BİR ÜLKENİN EN KÜÇÜK ÇIĞLIĞI
2025 yılı, Türkiye’nin çocuk işçiliği sorunuyla yüzleşmesi gereken bir yıl olarak tarihe geçti. Her ölüm, yalnızca bir çalışma kazası değil; ihmal edilmiş bir geleceğin bedeli. Küçücük bedenlerin taşıyamayacağı yükler altında ezildiği bu tablo, artık ertelenemez bir toplumsal sorumluluk çağrısına dönüşmüş durumda. Bu ülkenin geleceği, çalışırken ölmeye değil yaşarken büyümeye hakkı olan çocuklara emanettir.





