Sosyal medyada hızla yayılan linç kültürü, bireyleri yargısız infaza sürüklerken adaletin yerini çoğu zaman öfke ve yanlış bilgi alıyor. Dijital çağda vicdan mı konuşuyor, yoksa kalabalıkların baskısı mı?

Günümüzde mahkemeler yalnızca adliye binalarında kurulmaz. Twitter’da, Instagram’da, TikTok’ta bir video paylaşılır; birkaç saat içinde binlerce yorumla kişi ya suçlu ilan edilir ya da kahraman. Ne delil gerekir, ne tanık. Algı yeterlidir, duygu kararı verir. Ve sosyal medya, çoğunluğun vicdanını tatmin eden bir mahkeme haline gelir. Elbette kamuoyunun duyarlılığı önemlidir. Bazı olayların görünür olması, yıllarca sessiz kalmış mağdurların ses bulmasını sağlar.

Ama bu duyarlılığın ölçüsüzlüğü, adaleti gölgede bırakır. Çünkü sosyal medyada yargılanan kişinin masumiyet karinesi çoğu zaman yok sayılır. Bir iddia, bir fotoğraf, bir montaj… Ve ardından gelen linç.

Sosyal medya linci, yalnızca hedef alınan kişinin değil, adalet sisteminin de yıpranmasına yol açar. Mahkemeler daha karar vermeden infaz gerçekleşir. Karar çıkarsa da kamuoyunun beklentisiyle uyumlu değilse, bu defa yargı da hedef alınır. Oysa hukuk, popüler kanaate değil, delile dayanır.

Bu linç kültürü, sadece bireyleri değil; toplumu da sessizliğe mahkûm eder. İnsanlar bir gün kendileri de o hedef tahtasına konmamak için fikir beyan etmekten çekinir hale gelir. Sonuç: susturulmuş, korkutulmuş bir toplum. Adaletin yolu hakikatten geçer, çoğunluğun gazabından değil.