YAPISAL SORUN MU DÖNEMSEL KRİZ Mİ?

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle gündeme gelen veriler, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin azalmak bir yana sürekli arttığını ortaya koyuyor. Bu tabloyu değerlendiren Avukat Zeynep Tepegöz, sorunun münferit olaylarla açıklanamayacak kadar derin olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Türkiye’de kadına yönelik şiddet dönemsel bir dalgalanma değil açıkça yapısal bir sorun. Bu sadece sosyolojik bir tespit değil, hukuki sonuçları olan bir değerlendirme. Eğer sorunu ‘dönemsel kriz’ diye tarif edersek, çözümü de birkaç kampanyaya indirgeriz. Ama ‘yapısal sorun’ dersek, tüm sistemi dönüştürmeyi, ataerkil toplumsal rolleri, cezasızlığı ve ekonomik bağımlılığı masaya yatırmayı kabul etmiş oluruz.” Tepegöz, TÜİK ve sivil toplum verilerini de hatırlatarak “Türk İstatistik Kurumu araştırmalarına göre 15–59 yaş arası kadınların yaklaşık %37,5’i hayatlarının bir döneminde partnerinden fiziksel, psikolojik, ekonomik ve/veya cinsel şiddet görüyor. Bu oran istisna değil; şiddet artık norm haline gelmiş durumda.” Sivil toplum örgütlerinin kayıtları da durumun vahametini ortaya koyuyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2024 yılında 394 kadın cinayeti işlendi. Tepegöz, bu verileri değerlendirerek “Bu artışlar belli dönemlerde kabaran bir dalga değil sürekli beslenen bir nehir gibi. Şiddet yalnızca kriz değil yapısal bir sorun ve çözüm için sistematik müdahale gerekiyor” dedi.

Thumbs B C D05224Ccfd5B8C097Cff9Fd5653Fdf66

ERKEN UYARI SİNYALLERİ CİDDİYE ALINMIYOR

Tepegöz’e göre şiddet vakalarının önlenebilirliği çoğu zaman ilk adımda kaybediliyor. Çoğu zaman; kıskançlık, kontrol, hakaret, tehdit gibi davranışlar hala ‘ilişki dinamiği’ veya ‘seviyor da dövüyor da’ gibi normalleştiriliyor. Kadınlar çoğu zaman aileden veya toplumdan destek göremiyor. Bu ilk sinyaller ciddiye alınmadığında zincirin geri kalan halkaları çalışmıyor. Karakol, savcılık veya sosyal hizmet başvurularında kadınların sıklıkla geri çevrildiğini ve kadınların başvurduğunda ‘eve dön, barışın, çocuklar için’ gibi mesajlarla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Avukat Tepegöz'e göre adalete erişim ücretsiz ve mekanizmalar mevcut. Bu bilgi eksikliği veya yanlış yönlendirme, kadınları şiddetin içinde bırakıyor. Buna ek olarak 6284 sayılı Kanun kapsamında verilen uzaklaştırma ve diğer koruma kararları da sahada etkisiz kaldığı konusunda şunları söyledi:

"Elektronik kelepçe gibi önlemler sınırlı sayıda kullanılıyor. Beşinci kez koruma kararı alınmış bir kadının hala öldürülmesi, uygulama eksikliğinin trajik sonucudur. Kadınlar, devletin koruma yükümlülüğünden mahrum bırakılıyor.”

Whatsapp Image 2025 11 25 At 16.24.11

YARGI SÜRECİNDEKİ GECİKMELER ŞİDDETİ BESLİYOR

Tepegöz’e göre Türkiye’de ceza hukukundaki uygulamalar, şiddeti yeniden üreten önemli bir faktör olması konusunda, “Haksız tahrik ve iyi hal indirimleri failler üzerinde ‘yakalanırım ama ciddi ceza almayabilirim’ algısı yaratıyor. Özellikle kadının kendi kararları ve bedeni üzerindeki tasarruf hakları, mahkeme kararlarıyla sınırlandırılıyor. Örneğin, evlenme teklifini reddeden bir kadının fail tarafından öldürülmesi, geçmişte tahrik indirimine sebep olabiliyordu. Dava yıllarca sürerse, kadın adalete güvenini kaybediyor ve fail topluma karışıyor. Bu durum, şiddetin yeniden üretilmesini sağlayan en somut mekanizmalardan biridir" dedi.

Toplumsal normlar ve medyanın şiddeti meşrulaştırıcı dili, vakaların önlenmesini zorlaştırıyor:

“Ataerkil normlar hala ‘fedakar eş’ ve ‘sabırlı anne’ gibi roller dayatıyor, failin davranışı toplumca mazur görülebiliyor. Medya da hala 'cinnet’ veya ‘kıskançlık krizi’ gibi ifadelerle failin sorumluluğunu gölgeliyor” diyor Tepegöz. Ayrıca bu durumun çoğu zaman bir neticesi olan dijital şiddet ve ısrarlı takibe de dikkat çekerek “Bugün lise çağındaki kız çocukları bile dijital şantajla karşı karşıya. Bu tehdit hafife alındığında, şiddetin yeni biçimleri büyüyor. İlk basamakta ciddiye alınmayan her ihlal, zincirin sonraki halkalarında daha tehlikeli bir hal alıyor" diye ekledi.

Yol verme meselesi can aldı!
Yol verme meselesi can aldı!
İçeriği Görüntüle

Thumbs B2 6894852446699E3Efe56B42Cff2Cff29

AİLEYİ YIKAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DEĞİL ŞİDDETİN KENDİSİDİR

Avukat Tepegöz, devlet politikalarının tutarsızlığının mücadeleyi yarım bıraktığını vurgulayarak kadının birçok yönden güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Bu konuda, "6284 ve ulusal eylem planları var ama sahada karşılığı yok. Kadını güçlendirmeyen hiçbir politika sahada sonuç üretmez. 2025 yılında kadının korunması için ayrılan bütçe Bakanlığın fotokopi giderinden düşük. Kadın politikaları bütçesi, kadının korunması ve ekonomik güçlendirilmesi için yetersiz” dedi. Aileyi yıkan İstanbul Sözleşmesi değil şiddetin kendisidir. Devletin verdiği çelişkili mesajlar mücadeleyi zayıflatıyor. Hukuki ve toplumsal dönüşüm aynı yönde yürümeli ki kadın gerçekten korunabilsin. Kadının yaşam hakkı devletin öncelikli koruma alanıdır. Bu hakkın hiçbir istisnası yoktur. Devletin aileyi değil kadını koruması gerekiyor. Etkili mücadele, yalnızca yasalarla değil, bu yasaların uygulanması ve toplumsal farkındalığın eş zamanlı olmasıyla mümkündür.”

858023

Muhabir: Sema Ersoy