Yahya Kemal Beyatlı, Paris’ten döndüğünde büyük bir gelişim kat ederek kendi tarih tezlerini yazmaya başladı. Beyatlı’nın tezleri, geniş kesimler tarafından kabullenildi. Günümüzde Fetih Cemiyeti olarak bilinen aydınlar sınıfı başta olmak üzere Beyatlı’nın “Milliyetçi – Muhafazakar" düşünceleri Türk tarihinde kurumsallaştı.
Türkçülüğün babası olarak kabul edilen Ziya Gökalp’de, Beyatlı ile aynı dönemde çalışmalar sürdüren bir isimdi. Ziya Gökalp, sosyolog olması hasebiyle toplumların dönüşümünü, kültür, medeniyet çalışmalarını ve ideolojik tasarımlarını daha çok önceliyordu.
İki isim, kültüre, sanata, Türk tarihine ve edebiyatına farklı bakış açıları nedeniyle birbirlerini eleştirdi.
Ziya Gökalp’in çizgisi
Ziya Gökalp, Türkçülük ekseninde geliştirdiği fikirlerinin merkezine Türk tarihini bütüncül olarak görme arzusunu yerleştirdi. Eski Türklerden itibaren yaşanan süreçleri yoğun bir biçimde analizdi. Eski Türklerden gelen adet ve töreleri tek tek araştırdı. Türklerin, anlayışının merkezine oturan olguları Türkçülük perspektifiyle yorumladı. Gökalp’in yorumları dönemin aydınları tarafından ideolojinin inşası kabul edildi.
Gökalp’in tarih anlayışının 2500 yıllık geniş bir dönemi kapsaması da takdirle karşılandı.
Yahya Kemal’in çizgisi
Yahya Kemal Beyatlı ise, Ziya Gökalp’in savunduğu değerleri reddetmemekle birlikte Osmanlı ve Selçuklu tarihine ağırlık vermişti. Yahya Kemal’e göre Türk tarihi aslında 1071 Malazgirt muharebesi ile başlıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’da Türk tarihin doruk noktasıydı. Türklerin, başarısının arkasındaki asıl sebep de “bidat bilmez Müslüman” olmalarıydı.
Dolayısıyla Beyatlı, araştırmalarında eski Türklerle ilgili derin analizler yapmadı. Teorisini, Osmanlı İmparatorluğunun mirası üzerine yükseltti. Yaşam tarzı ve savunduğu değerler daha sonra “Modern muhafazakarlık” ismiyle ideolojik bir akıma büründü.
Beyatlı’ya göre Türklerin hayatını belirleyen temel olgu dindi. Eski Türklerden taşınıp gelen adetler yok denecek kadar azalmıştı. Bu sebeple, batılılar Müslüman dediği zaman Türkleri kast ediyordu. Türkler, dinlerinin eksenini şekillendiren, koruyan, yücelten ve savunan yegane milletti. Bu vasfıyla birçok kavimi bir arada yaşatıyordu. Türk çekildiği zaman, Osmanlı İmparatorluğunun bütün kavimlerinin bir arada yaşaması imkansızdı.
Neden anlaşamadılar?
Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı’yı şiirlerinde eleştirdi. Beyatlı’nın maziye fazla takılı kaldığını ve geleceği tasarlamakta noksan olduğunu iddia etti. Asrı saadet ve Osmanlı İmparatorluğu dışında hiçbir gerçek tanımadığını söyleyerek, Beyatlı’nın ufkunun dar olduğunu dile getirdi.
Beyatlı ise, Gökalp’in eleştirilerini haksız buldu. Yahya Kemal, tarihi gelecek için irdeleyen bir isim olduğunu yazdıklarında belirtiyordu. Türkiye’nin kurtuluşunun Osmanlı İmparatorluğundaki medeniyet ve yetişmiş insan kültürü ile olacağına inanıyordu. Şiirlerinde, yazılı metinlerinde ve hatıralarında “Osmanlı” olmak bu nedenle geniş bir yer tutuyordu.
Şiirlerindeki Atışmalar
Ziya Gökalp önemli bir ikilik ile Yahya Kemal’i şu sözlerle eleştirdi.
“Harâbîsin harâbâtî değilsin
Gözün mâzîdedir âtî değilsin. “
Bu sözler Yahya Kemal tarafından yersiz bir çıkış olarak değerlendirildi. “Aziz İstanbul” isimli eserinde anlattığı üzere Yahya Kemal, Ziya Gökalp’i ve teorilerini yanlış bulduğunu söyledi. Beyatlı, Gökalp’i şiirine konu ederek sert bir yanıt verdi.
“Ben de mazinin kulağıma fısıldadığı sesle yanıt verdim:
Ne harâbî ne harâbâtîyim, Kökü mâzîde olan atiyim”
İkili arasında süre gelen tartışma başta Türk milliyetçisi aydınlar olmak üzere, edebiyatçılar tarafından yoğun bir şekilde araştırıldı.