Venezuela, Latin Amerika'nın petrol zengini devi olarak görülen bir ülke iken, 2019 seçimlerinde Nicolás Maduro'nun zaferiyle muhalefet ve Batı tarafından hileli olarak nitelendirilerek, özellikle ABD tarafından bir dizi yaptırıma maruz kalan ekonomik olarak dar boğazda bir ülkeye dönüştü.
Trump yönetiminin 2025'te başlattığı "uyuşturucu karşıtı" operasyonları, Maduro karşıtlığına yeni bir perde açtı. Başkan Trump, Maduro rejimini "narko-terörist" olarak etiketleyerek Karayipler ve Pasifik'te şüpheli teknelere üstelik uluslararası sularda hava saldırıları düzenlendi.
Donald Trump, başkan olduğundan beri hem iç hem de dış politikada güçlü olmayı hedefliyor. Bu sebeple gücünü engelleyen herhangi bir unsuru ortadan kaldırmakta kararlı olduğunu defaatle vurgulamaktan çekinmiyor. Nitekim Venezuela ile yaşanan uyuşturu krizi de iç politikadaki fentanil krizinin ve ABD’de on binlerce insanın hayatını kaybetmesinin Trump’ın koltuğunu sarsmaması için kurgulanan bir operasyon olarak değerlendirilebilir.
Wall Street Journal ve Miami Herald'ın raporlarına göre, Trump yönetimi Venezuela'daki askeri limanlar, deniz üsleri, havaalanları ve pistleri içeren bir hedef listesi hazırladı. Listedeki kritik noktalar, uyuşturucu kaçakçılığı için kullanıldığı iddia edilen tesisler. ABD yetkilileri bu noktaları kullanan kartelin, yılda yaklaşık 500 ton kokaini Avrupa ve ABD'ye ihraç ettiğine inanıyor.
Sorunun kökenine inecek olursak, ABD 2013’te Maduro’nun ilk göreve gelmesinden beri Venezuela’daki durumdan hoşnut değil.
Bu durum ayrıca Başkan Trump’ın siyasi hedefleriyle de uyuşmuyor ve Maduro yönetimini istifaya zorlaması gibi bir sürece neden oluyor. Trump, bu durumu bizzat reddetse de verilen direktifler bu yönde olmadığını doğruluyor. Nitekim ABD ordusu büyük bir askeri yığınak yapıyor: USS Gerald R. Ford Uçak Gemisi Grubu'nun Karayipler'e konuşlandırılması, uzun menzilli B-52 ve B-1B bombardıman uçakları, elektronik harp unsurları, Venezuela hava savunmasına karşı SEAD/DEAD (Suppression/ Destruction of Enemy Air Defenses) operasyonları ve hava tepkilerini engellemek için güçlü CAP (Combat Air Patrol) vurgusu içeren planlar günbegün ses getirmeye devam ediyor.

Uydu görüntüleri, USS Iwo Jima amfibi çıkarma gemisi ve USS Gravely muhripinin Venezuela kıyılarına saldırı menzili içinde konuşlandırıldığını doğruluyor; Porto Riko yakınlarındaki hava sahası kapanması da hava kuvvetlerinin hazırlıklarını işaret ediyor.
ABD'nin bölgedeki küçük bir ülke olan ve savaş gemilerini gönderdiği Trinidad & Tobago savunma güçlerini alarma geçirerek, askerlere "Bu bir tatbikat değildir" talimatı verdiği iddia edilse de, bu olay ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından ‘yalan haber’ olarak nitelendirildi.
Maduro, bu gelişmelerin karşılığında uluslararası destek alabileceği kanallara başvurdu. Bu kanalları İran, Çin ve Rusya oluşturuyor; yani ABD’nin sözde savaştığı üç büyük güç…
İddialara göre Maduro, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e acil askeri yardım mektubu göndererek ülkesine füze tedariki, hava savunma sistemleri, motorlar ve savaş uçaklarının tamirini talep etti. Benzer talepler Çin ve İran diplomatlarına da iletildi. İran'dan pasif tespit cihazları, GPS karıştırıcılar ve 1000 km menzilli insansız hava araçları talep edildi.
Bu noktada 25 Ekim'de Rusya, Venezuela ile yeni bir stratejik anlaşmayı onayladı. Anlaşmanın ertesi gün, ABD yaptırımları altındaki Aviacon Zitotrans şirketine ait IL-76TD kargo uçağı Caracas'a inerek buradan Küba'ya devam etti, ancak bu uçağın Putin'in yardımı mı yoksa ABD savaş hazırlıklarıyla mı ilgili olduğu belirsiz.

Rusya, Çin ve İran, Venezuela’ya açık askeri destek vermektense el altından sınırlı miktarda silah ve teknik destek sağlamayı tercih edecektir. Trump açısından bakıldığında ise bu kriz, birden fazla amaca hizmet ediyor: Bir yandan Latin Amerika’daki zengin petrol kaynaklarına yeniden ulaşma fırsatı, diğer yandan ABD sınırına kadar uzanan uyuşturucu hatlarını kesme hedefi. Bununla birlikte, kendisine daha uyumlu çalışacak bir liderin iktidara gelmesini istemesi de bu stratejinin en sessiz ama en belirleyici unsuru olabilir.
Maduro, ABD tehditlerine karşı müttefik arıyor, Rusya Latin Amerika'daki nüfuzunu korurken, Çin ve İran, ABD tarafından uygulanan yaptırımlar sebebiyle ekonomisi zayıflayan Venezuela’ya petrol borçlarını güvence altına alıyor.
Öyle ki Venezuela, 7,4 milyar dolar ile Çin’e borçlu olan ülkeler listesinde birinci sırada.
Bazı kaynaklara göre ABD’de Pentagon (Savaş Bakanlığı) etrafındaki pizzacılarda son zamanlarda hiç görülmemiş bir yoğunluk var. Washington’da artık bir gelenek haline gelen bir durum akıllara şunu getiriyor: ne zaman ABD askeri bir operasyon hazırlığına girse, Savaş Bakanlığı çevresindeki pizzacılarda siparişler birden artıyor. Yoğun bir mesai ve çalışma yaşandığına işaret eden bu durum, İran’a yönelik saldırıların öncesinde de yaşanmış, gece boyunca pizzacılar sipariş yetiştirememişti. Şimdi benzer bir yoğunluk yeniden gözlemleniyor. Bu tür küçük ama anlamlı detaylar, ABD’nin Venezuela’ya yönelik askeri hazırlıklarının artık masa planlarından saha uygulamasına geçtiğini gösteriyor.
Yakın zamanda Nobel Barış Ödülü alan Venezuelalı siyasetçi Maria Corina Machado da güçlü bir Maduro karşıtı muhalefet figürü. Maduro'nun ABD destekli devrilmesini savunan Machado, Trump yönetimiyle sessiz bir koordinasyon kurduğunu ve daha agresif tutum için argümanlar sunduğunu belirtiyor. Maduro yönetimi için bombaların barışçıl şekilde kullanılmasını savunan sözde ‘barış ödülü’ sahibi Machado, aslında ABD’nin Venezuela’ya Irak tarzı bir müdahale yapmasını istiyor.
Trump, bir yandan “savaşları bitirdim, Nobel Barış Ödülü’nü hak ettim” söylemini sürdürürken, diğer yandan fiilen yeni bir bölgesel çatışmanın kapısını aralıyor. Bu ikili tablo, hem iç politikada güçlü görünme arzusunun hem de Amerikan dış politikasının değişmeyen reflekslerinin bir yansıması olarak öne çıkıyor.