Türkiye, uzun yıllar boyunca sınır içinde ve dışında terörle mücadelede kararlı bir güvenlik politikası yürüttü. Bugün gelinen noktada, bu politikaların sahada oluşturduğu baskı ve uluslararası dengelerdeki değişim, terör örgütü PKK’yı silah bırakmaya zorlayan yeni bir sürece hasıl oldu. Peki bu süreçte Türkiye'yi ve bölgeyi neler bekliyor ve bu olayı nasıl okuyabiliriz?

PKK’nın yıllar sonra ilk kez açık bir şekilde silah bırakması, Türkiye için terörle mücadelede askeri üstünlüğünün, bölgedeki değişen dinamiklerle beraber başarıyla yürütülen barış diplomasisinin bir meyvesi olarak değerlendiriliyor. Süreç, yalnızca iç güvenlik boyutuyla değil, Suriye’den Irak’a, İran’dan İsrail’e uzanan karmaşık bir jeopolitik denklemle birlikte de değerlendirilmeli.

Türkiye’nin Yaklaşımı Sembollere Değil Sonuca Odaklı

Türkiye, PKK’nın silah bırakma hamlesini dikkatle takip ediyor. Bu bağlamda örgütün 10 Temmuz 2025 tarihinde Süleymaniye’de silah bırakması sürecin somut adımlarından biri oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın teröristbaşı Öcalan’ın “silah bırakma çağrısı” sonrasında “tarihi ancak eksik” olarak tanımladığı süreç, sahada çözüm olabilecek bir adımla taçlandırıldı. Ancak bu noktada PKK’nın birden fazla kola ayrıldığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Özellikle, örgütün diğer kolları olan Suriye’deki PYD/YPG ve resmi olarak Şara hükümetiyle görüşmeler yapan SDG’nin yapılanmalarının da bu sürece dahil olmadan, silahsızlanmanın Türkiye sınırları içindeki etkisinin sınırlı kalacağı ihtimali gündemdeki yerini koruyor. Özellikle PKK içindeki bölünmeler ve Kürt aşiretlerinin fikir ayrılıkları da göz önünde bulundurulursa birçok kritik detay daha bu ihtimali güçlendiriyor.

Tabii Türk kamuoyunun özellikle Doğu köylerindeki katliamlar, dağa kaçırılan çocuklar, gencecik yaşta sadece asker değil hayatın her alanında verdiğimiz şehitler üzerinden oluşan güçlü bir travmatik hafızası var. Bu sebeple sürecin Türkiye’nin barış diplomasisi için önemi büyük, ancak vicdani boyutunun da önemi gözardı edilmemeli.. Silah bırakmanın gündemi, PKK’nın hem Türkiye içindeki yapılanmalarını hem de Suriye-Irak eksenindeki uzantılarını kapsayıp kapsamayacağıyla doğrudan ilişkili.

Neden Süleymaniye Tercih Edildi?

PKK’nın “Barış ve Demokratik Toplum” başlığıyla duyurduğu silah bırakma törenini Süleymaniye’de yapma kararı, örgütle doğrudan temas kuran bazı kaynaklara göre, tamamen güvenlik gerekçesiyle alındı. Türkiye ile terör örgütü PKK arasında yürütülen görüşmelerde Ankara'nın ilk önerisinin Erbil vilayeti sınırlarında bir tören yapılması olduğu; ancak PKK’nın bunun yerine Süleymaniye'yi işaret ettiği bildiriliyor. Bu tercihte belirleyici olan temel unsurun, Süleymaniye bölgesinin son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından hedef alınmaması ve göreli bir “güvenli alan” olarak algılanması olduğu öne sürülüyor.

Nitekim, PKK’nin örgütlenme yapısı ve güvenlik refleksleri dikkate alındığında, örgütün silah bırakma gibi kritik bir adımı mümkün olduğunca düşük riskli bölgelerde gerçekleştirme eğiliminde olması da şaşırtıcı değil.

Bölgesel Dengeler Ne Ölçüde Değişecek?

PKK’nın silah bırakma süreci, yalnızca Türkiye ile örgüt arasındaki çatışmaların sona ermesi anlamına gelmiyor. Bu adım aynı zamanda, Suriye ve Irak’taki Kürt gruplarla ilgili yeni bir sayfa açılmasını da sağlayabilir. Özellikle ABD’nin 2014’ten bu yana PYD/YPG’ye sağladığı askeri destek, Ankara tarafından PKK’nın uluslararası meşruiyet arayışının bir aracı olarak değerlendirilmesinin yanı sıra, 50 yılı aşkın bir süredir entegre olduğu NATO-Batı güvenlik spektrumunu da sorgulamasının bir nedeni olarak karşımıza çıkıyor.

İsrail’in bölgedeki Dürzilerin yanı sıra Kürt yapılanmalarla da zaman zaman örtülü temaslar kurduğu biliniyor. Türkiye açısından bu durum, yalnızca terörle mücadele değil; aynı zamanda ulusal güvenliğe yönelik dış kaynaklı tehditlerin yeniden şekillenmesi anlamına geliyor. Eğer PKK'nın silah bırakma süreci başarıyla sonuçlanırsa, İsrail’in Kürt “kartı” zayıflayacak ve bölgedeki huzursuzluk bir nebze de olsa istikrara dönüşecektir. Bu da Türkiye’nin hem kuzey Suriye’de hem de kuzey Irak’ta daha güçlü bir diplomatik ve askeri pozisyon kazanması anlamına gelir.

Süreç Nereye Evrilebilir?

PKK’nın Süleymaniye’de başlattığı bu süreç, şayet kararlılıkla ve bütüncül bir planla sürdürülürse, Türkiye’nin sınır ötesi güvenlik politikalarının meyve verdiği bir model olarak tarihe geçebilir. Ancak süreç yalnızca iyi niyet beyanlarıyla değil, sahada atılacak kararlı ve denetlenebilir adımlarla ilerleyebilir.

Türkiye bu süreci sadece bir “terörle mücadele kazanımı” olarak değil, aynı zamanda Orta Doğu’da çıkarların ve tarafların yeniden tayin edildiği stratejik bir hamle olarak değerlendirmeli. Bu nedenle, terör örgütü aPKK’nın silah bırakmasının ötesinde, örgütün siyasi ve lojistik varlıklarının da tasfiye edilmesi, ulusal güvenliğin temel şartı olmaya devam edecektir.