Konut kredilerinde ilk indirim sinyali
Konut kredilerinde ilk indirim sinyali
İçeriği Görüntüle
Osmanlı İmparatorluğu, yaklaşık altı asırlık tarihinde mali krizlerle defalarca yüzleşmiş; savaşların, isyanların, saray masraflarının ve büyüyen devlet yapısının getirdiği yükler, zaman zaman hazineyi çaresiz bırakmıştı. Bu zor dönemlerde uygulanan bazı yöntemler ise bugün okunduğunda hem şaşırtıcı hem düşündürücü geliyor.

Zenginlerin malına el konuluyordu: Müsadere uygulaması

Osmanlı’nın en çarpıcı ekonomik çözüm yollarından biri, "müsadere" idi. Devlet, mali sıkışıklık yaşadığında, serveti dikkat çeken devlet adamlarının ya da taşradaki zenginlerin mallarına el koyar, bu yolla hazineyi doldururdu. İlk zamanlarda sadece suça karışanlar için uygulanan müsadere, 17. yüzyıldan itibaren zenginliğiyle sivrilenlerin servetlerine göz dikilen bir araca dönüştü. Bu kişiler genellikle devlet hizmetinde bulunan, padişaha yakın konumlarda yer almış isimlerdi. Mallarına nasıl sahip oldukları pek sorgulanmaz, yeter ki hazineye gelir sağlansın diye düşünülürdü. Mülkler, araziler, konaklar satılır ve genellikle yine başka zenginlerin eline geçerdi. Bir nevi servet transferi sağlanırdı, ancak zorla ve mahkeme kararı olmadan

Tağşiş: Paranın gizlice değersizleştirilmesi

Bir başka yöntem ise tağşiş, yani paranın içindeki kıymetli madenin oranının azaltılmasıydı. Örneğin 1586 yılında, akçe adı verilen gümüş paranın gümüş oranı %44 düşürülerek piyasaya yeniden sürüldü. Fakat bu adım ekonomik dengeyi sağlamadığı gibi, maaşı değer kaybeden Kahire yeniçerilerini isyana sürükledi. Sonuç? O dönemden sorumlu beylerbeyi ve defterdar, kelleleriyle bedel ödedi.

III. Selim ve sistematik müsadere uygulaması

Padişah III. Selim, özellikle Rusya ve Avusturya ile yapılan savaşların getirdiği ekonomik darboğazı aşmak için müsadereyi sistematik bir araç olarak kullandı. Muhalefet gelirleri yani vefat eden zenginlerin servetleri hazineye aktarılıyor, bu da savaş finansmanında kullanılıyordu.

Tanzimat’la birlikte hukuk öne çıktı

Ancak bu keyfi uygulamalar, özellikle 19. yüzyılda reformların hızlanmasıyla sona erdi. II. Mahmut döneminde çıkarılan Ceza Kanunnamesi, hâkim kararı olmadan müsadere yapılamayacağını hükme bağladı. 1839’daki Tanzimat Fermanı ile de bu uygulama tamamen kaldırıldı. Devlet, artık hukukun üstünlüğünü kabul etmişti.

Tarih tekerrür eder mi?

Tarihi "tekerrürden ibaret" sayanlar için bu yöntemler günümüzde acaba uygulanabilir mi? sorusu akıllara geliyor. Ancak çağdaş hukuk devleti anlayışı ve günümüz ekonomisinin işleyişi düşünüldüğünde, devletin bireyin malına keyfi olarak el koyması ya da paranın içeriğini değiştirip gizlice değer düşürmesi mümkün görünmüyor. Kaldı ki, günümüzde paralar madeni değil kağıt formda ve değeri fiziki içerikten değil, ekonomik güven ve merkez bankası politikalarından kaynaklanıyor.