Hazar Denizi’ne uzanan taşlı bozkırın tam ortasında, bir grup akademisyen sessizce yere eğilmiş, yüzyıllar öncesine ait mezar taşlarını inceliyor. Güneş yakıcı, rüzgâr keskin. Ama ellerindeki fırçalar, her toz zerresinin altından bir milleti anlatan işaretleri sabırla ortaya çıkarıyor.
Bu, sadece bir arkeoloji çalışması değil. Bu, kayıp bir hafızanın izini sürme çabası. Türkiye’nin devlet destekli kalkınma kurumu TİKA, Kazakistan’daki yerel üniversitelerle iş birliği yaparak “Ulu Türkistan’da Oğuzların Kültürel Mirasının İzinde” başlıklı bir saha araştırması başlattı. Hedef: Oğuz Türklerine ait kültürel izleri belgelemek, korumak ve yeniden hatırlatmak.
Oğuzlardan kalan sessiz tanıklar
Araştırmanın merkezinde, Kazakistan’ın Mangıstau bölgesinde yer alan tarihi mezarlıklar yer alıyor. Yüzlerce yıllık taş mezarlar; motifleri, yazıtları ve sembolleriyle Türk tarihinin erken dönemlerine ışık tutuyor. Bu taşların her biri, bugün Azerbaycan, Türkiye, Türkmenistan gibi ülkelerde yaşayan halkların atalarının suskun ama kalıcı izleri.
TİKA Astana Koordinatörü Fuat Erdoğmuş, projeye dair şöyle diyor:
“Biz sadece taşları değil, arada kaybolmuş bir bağı da gün yüzüne çıkarıyoruz. Bu miras, hepimizin ortak geçmişi.”
Akademiyle bozkır arasında kurulan köprü
Araştırmalar, Yesenov Üniversitesi öncülüğünde yürütülüyor. Kazak ve Türk bilim insanları, ortak saha ekipleri oluşturarak mezar taşlarını inceliyor, dijital olarak belgeleyip haritalandırıyor. Çalışmanın sonunda, bir dijital arşiv ve potansiyel bir müze projesi de gündemde.
Tarihçi Aigerim Sadykova şöyle söylüyor:
“Bu çalışma sadece akademik değil, aynı zamanda duygusal bir yolculuk. Köklerimize dokunuyoruz.”
Türk dünyasının ortak hafızası
Sovyet döneminde kimlikleri bastırılmış, tarihsel bağları koparılmış birçok Türk topluluğu için bu tür çalışmalar büyük bir öneme sahip. TİKA’nın desteğiyle yürütülen bu proje, sadece geçmişi aydınlatmakla kalmıyor; Türk dünyası arasında kültürel bağları da yeniden güçlendiriyor.
Araştırmacılar, topladıkları verilerle önümüzdeki yıllarda sergiler, akademik yayınlar ve belgeseller hazırlamayı planlıyor. Her taş, her sembol, sessizce bir milletin hikâyesini anlatıyor: göçlerin, savaşların, inançların ve birliğin hikâyesini.