Bazı şehirler vardır; insanı yormaz, aksine dinlendirir. Eskişehir de onlardan biri. Tam ortasında, insana iyi gelen bir dengede durur. Özellikle sonbaharda, sararan yapraklar eşliğinde gezildiğinde bambaşka bir ruha bürünür.
İstanbul’dan yüksek hızlı trenle yalnızca birkaç saatte ulaşabileceğiniz bu şehir, günübirlik bir kaçamak için biçilmiş kaftan. Valiz hazırlamaya gerek yok; küçük bir sırt çantası, rahat ayakkabılar ve biraz merak yeterli.
“ESKİŞEHİR TAM BİR ÖĞRENCİ ŞEHRİ”
Eskişehir’i özel kılan şeylerden biri de her bütçeye hitap etmesi. Ulaşımından yeme içmesine, müzelerinden kafelerine kadar oldukça ekonomik. Sohbet ettiğimiz üniversite öğrencisi Ayşem Karadağ bunu şöyle anlatıyor:
“Eskişehir’de yaşamak gerçekten kolay. Dışarı çıkmak, bir kahve içmek ya da arkadaşlarla yemek yemek lüks değil. Öğrenci dostu bir şehir.”
Gerçekten de uygun fiyatlı kafeler, samimi esnaf lokantaları ve bol bol alternatif sunan sokaklarıyla Eskişehir, pahalı şehir algısını yerle bir ediyor.
ODUNPAZARI’NIN RENKLİ SOKAKLARINDA KAYBOLMAK
Eskişehir’e gelip de Odunpazarı’na uğramadan dönmek olmaz. Rengarenk restore edilmiş Osmanlı evleri, taş sokaklar ve her köşe başında karşınıza çıkan sanat atölyeleriyle burası adeta yaşayan bir açık hava müzesi.
Sonbaharda burası bambaşka bir güzelliğe bürünüyor. Islak taşların üzerindeki yapraklar, evlerin ahşap dokusu ve hafif serin hava… Yürürken zamanın yavaşladığını hissediyorsunuz.
Odunpazarı’nda gezerken karşılaştığımız bizim gibi günübirlik keşfe çıkan bir ziyaretçi duygularını şöyle özetliyor:
“Sanki bir film setindeyim. Her köşe fotoğraf çekmelik. İnsan burada acele etmeyi unutuyor.”
SANATLA İÇ İÇE: MÜZE ROTASI
Odunpazarı yalnızca tarihiyle değil, kültür-sanat duraklarıyla da öne çıkıyor.
Ataol Behramoğlu Kitaplığı ve Edebiyat Müzesi, edebiyat severlerin mutlaka uğraması gereken duraklardan. Sessizliği, dinginliği ve raflar arasında dolaşan şiir kokusuyla insanı içine çekiyor.
Birkaç adım ötede yer alan Odunpazarı Modern Müze (OMM) ise modern mimarisiyle dikkat çekiyor. Ahşap bloklardan oluşan yapısı, içeri adım atar atmaz etkiliyor. Sergiler, çağdaş sanatla ilgilenenler için oldukça ilham verici.
Zamanı olanlar için öneri listesi burada bitmiyor:
Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi
Çağdaş Cam Sanatları Müzesi
Her biri Eskişehir’in kültürel zenginliğini farklı bir açıdan yansıtıyor.
PORSUK ÇAYI’NDA KISA BİR MOLА
Şehrin kalbi Porsuk Çayı... Kıyısında yürüyüş yapmak, banklarda oturup gelen geçeni izlemek ya da bir kafede kahve içmek Eskişehir ritüellerinden biri. Gondolların süzüldüğü su özellikle sonbaharda kartpostallık manzaralar sunuyor.
Gökhan - Yaren Çetinkaya çiftiyle sohbet ederken duyduğumuz şu cümle her şeyi özetliyor:
“Burası bize yurt dışını aratmıyor ama daha samimi.”
NE YEMELİ? ESKİŞEHİR’DE LEZZET DURAKLARI
Eskişehir denince akla ilk gelen lezzet şüphesiz çiğ börek (çi börek). İncecik hamuru, sulu iç harcı ve çıtır dokusuyla mutlaka tadılmalı. Odunpazarı çevresindeki küçük esnaf lokantaları bu işin ustası.
Bir diğer meşhur lezzet ise Balaban köfte. Izgara köftenin pide, yoğurt ve tereyağıyla buluştuğu bu tabak, doyurucu olduğu kadar da lezzetli.
Tatlı severler içinse Boza, tahinli çörekler ve yöresel pastaneler mutlaka uğranması gereken duraklar arasında.
KISA AMA DOLU DOLU BİR KAÇAMAK
Eskişehir günübirlik geziler için ideal bir rota. Ne yoruyor ne de yarım bırakıyor. Küçük ama dolu dolu... Kültürüyle, insanıyla, lezzetiyle ve sakinliğiyle insanın içini ferahlatıyor.
Şehirden uzaklaşmak ama çok da kopmamak isteyenler için Eskişehir her zaman güzel bir fikir. Bir günlüğüne bile olsa iyi geliyor.