Son günlerde Türkiye’nin siyaset gündeminde dikkat çeken bir konu var: özellikle CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar kapsamında görülen davaların duruşmalarının televizyondan canlı yayınlanıp yayınlanmaması.

Aslında bu mesele sadece siyasi değil, aynı zamanda hukuki ve toplumsal bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Yargılamaların canlı yayınlanması, kimi çevrelerce adaletin şeffaflığı adına savunulurken, kimileri ise bu uygulamanın ciddi riskler taşıdığını savunuyor.

Peki, mahkeme duruşmalarının canlı yayınlanması toplumda nasıl etkiler yaratır?

Şeffaflık ve Güven Sağlar

Canlı yayınlar, yargılamaların şeffaflığını artırır. Halk, mahkemede neler olup bittiğini doğrudan izleyerek adaletin işleyişine bizzat tanıklık eder. Bu durum, yargıya duyulan güveni artırır ve adalet mekanizmasının hesap verebilirliğini güçlendirir. Özellikle uzun süredir “yargıya güven” tartışmalarının yaşandığı Türkiye’de böyle bir şeffaflık, kamuoyunun adalet sistemine olan inancını pekiştirebilir.

Ayrıca bu yayınlar, hukuk bilincinin artmasına da katkı sağlar. Vatandaşlar yargı süreçlerini daha yakından tanırken, hukuk öğrencileri için ise adeta canlı bir ders niteliği taşır.

Riskleri Yok mu? Elbette Var!

Ancak madalyonun diğer yüzünde ise bazı tehlikeler var. Duruşmaların canlı yayınlanması, medya ilgisini daha da artırır. Bu durum, davaların “reyting” yarışına dönüşmesine yol açabilir. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle yargı sürecinin siyasi ve toplumsal baskılar altında kalması riski artar.

Halkın yoğun takibi, mahkeme heyeti üzerinde doğrudan veya dolaylı baskılar oluşturabilir. Yargıçların “kamuoyu baskısı” altında karar vermek zorunda kalması, adil yargılanma hakkını zedeler.

Sanıklar ve tanıklar açısından da canlı yayınlar ciddi bir psikolojik baskı yaratır. Herkesin gözü önünde ifade vermek, doğal davranışı zorlaştırır. Bu durum, mahkemede doğruların ortaya çıkmasını güçleştirebilir.

Peki Türkiye’de mahkeme duruşmaları gerçekten canlı yayınlanabilir mi?

Türkiye’de duruşmaların yayınlanması, mahkemelerin iznine bağlıdır. Yasal olarak mümkün olsa da, bunun için bazı kriterler bulunuyor. Mahkeme heyeti; özel hayatın gizliliği, duruşma güvenliği ve adil yargılanma hakkı gibi gerekçelerle canlı yayına izin vermeyebilir.

Özetle; evet, Türkiye’de duruşmaların canlı yayınlanması hukuken mümkündür. Ancak bu, her davada geçerli olabilecek bir uygulama değildir ve oldukça dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.

Son Söz

Adaletin sağlanması sadece hukuki süreçlerle değil, toplumsal güvenle de doğrudan bağlantılıdır. Duruşmaların canlı yayınlanması, hem şeffaflık hem de yargı bağımsızlığı açısından ince bir dengede yürütülmesi gereken bir konudur.

Unutmayalım ki; adaletin temel amacı doğru karar vermek olduğu kadar, toplumun o karara güven duymasını da sağlamaktır.