Türkiye, tarih boyunca fedakarlıklarla yoğrulmuş bir toplumun vatanıdır. Bu topraklarda fedakarlık, çoğu zaman sessiz kahramanların omuzlarında yükselir: Astsubaylar, uzman çavuşlar, sözleşmeli askerler, gazi sayılmayan kahramanlar, atanamayan öğretmenler, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar, emekliler, anneler, çiftçiler ve esnaf… Bu insanlar, alın teriyle, emekle, vatan sevgisiyle hayatlarını adarken; bir yanda ise ayrıcalıklı bir kesim, fedakarlığın “kar”ını toplar. Bulunduğu grubun azımsanamayacak bir kısmı da olsa; bakanlar, milletvekilleri, elit sermaye sahipleri, torpille işe girenler, ballı ihalelerle zenginleşenler kar’dan en çok payını alan sınıflardır.
Türkiye’nin sosyolojik yapısında fedakarlığın adaletsiz dağılımını, kayırmacılığı, eşitsizlikleri ve özellikle astsubayların unutulan haklarını mercek altına almak, gerçekleri göz önüne sermek adına atılacak ilk ve en büyük adımdır.
Fedakarlığın Feda’sını Yapanlar
Astsubaylar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin omurgasıdır. Gece gündüz demeden, vatanın her karışında, en zorlu koşullarda görev yaparlar. Ancak, hak ettikleri maddi ve manevi karşılığı alamazlar. Diğer statü grupları ile aynı tehlikelere hatta daha fazlasına göğüs geren astsubaylar, özlük hakları, maaş farkları ve terfi süreçlerinde birtakım adaletsizliklerle karşılaşır. Gazi sayılmayan kahraman askerler, sözleşmeli erler ve uzman çavuşlar da benzer bir kaderi paylaşır. Sınır ötesi operasyonlarda, terörle mücadelede canlarını ortaya koyan bu askerler, çoğu zaman “gazi” statüsü kazanamaz, sosyal güvencelerden mahrum kalır. Onlar, fedakarlığın en ağır bedelini öderken, hak ettikleri saygıyı ve desteği göremezler.
Aynı şekilde, atanamayan öğretmenler de eğitim sisteminin kurbanlarıdır. Yıllarca okuyup, sınavlara hazırlanarak hayallerine ulaşmaya çalışan bu gençler, liyakat yerine torpilin gölgesinde kalarak işsizlikle boğuşur. Asgari ücretle çalışanlar, artan enflasyon ve yüksek vergi oranları altında ezilirken, geçim derdiyle hayatta kalmaya çalışır. Emekliler, yıllarını ülkeye hizmetle geçirmiş olmalarına rağmen, düşük maaşlarla yaşam mücadelesi verir. Çiftçiler, toprağa emek dökerken, artan maliyetler ve düşük ürün fiyatları arasında sıkışır. Esnaf, ekonomik dalgalanmalar ve büyük sermayenin gölgesinde ayakta kalmaya çabalar. Anneler ise, evde, işte, her alanda fedakarlığın sembolü olarak görülse de, çoğu zaman hak ettikleri değeri göremez. Oysa, herkesin bir annesi mutlaka vardır!
Fedakarlığın Kar’ını Toplayanlar
Türkiye’nin sosyolojik yapısında, fedakarlığın “kar”ını toplayanlar ise ayrıcalıklı bir azınlık olarak gruplandırabilir. Temsil ettikleri camianın tümünü kapsamasa da en çok bakanlar, milletvekilleri, elit sermaye sahipleri ve onların kişisel ve de siyasi yakın çevreleri; üst makamlar, yüksek maaşlar, ayrıcalıklı emeklilik hakları ve geniş sosyal imkanlarla donatılmıştır. Torpille işe girenler, liyakati hiçe sayarak kamu kurumlarında ya da özel sektörde koltuk kapar. Ballı ihalelerle zenginleşenler, devletin kaynaklarını kendi çıkarları için kullanırken, toplumun büyük kesimi ekonomik zorluklarla boğuşur. Bu kesim, fedakarlığın değil, kayırmacılığın ve fırsat eşitsizliğinin temsilcileridir.
Sosyolojik Yara: Kayırmacılık ve Eşitsizlik
Türkiye’de kayırmacılık, sosyolojik bir yara olarak derinleşiyor. Kamu kurumlarında, iş dünyasında ve hatta eğitim sisteminde torpil, liyakatin önüne geçiyor. “Tanıdık” ya da “referans” sistemi, yetkin bireylerin hak ettikleri yerlere ulaşmasını engelliyor. Bu durum, toplumda güvensizlik ve umutsuzluk yaratıyor. Özellikle genç nesiller, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, torpilsiz bir geleceğin mümkün olmadığını düşünerek hayal kırıklığına uğruyor.
Eğitimde eşitsizlik de bu tabloyu ağırlaştırıyor. Özel okullar, maddi durumu iyi olan ailelerin çocuklarına ayrıcalıklı bir eğitim sunarken, devlet okullarında okuyan öğrenciler kaynak eksikliğiyle mücadele ediyor. Yüksek öğrenim ücretleri, sınav sistemi ve atanma süreçlerindeki adaletsizlikler, eğitimde fırsat eşitliğini yok ediyor. Bu durum, özellikle atanamayan öğretmenlerin dramını daha da görünür kılıyor.
Ekonomik alanda ise yüksek vergi oranları, asgari ücretle geçinenleri ve küçük esnafı boğuyor. Enflasyonun altında ezilen maaşlar, artan hayat pahalılığı ve sosyal güvence eksikliği, toplumun geniş kesimlerini hak kaybına uğratıyor. Çiftçiler, ürünlerini maliyetine bile satamazken, büyük market zincirleri ve aracı firmalar karlarını katlıyor. Bu adaletsiz ekonomik düzen, fedakarlığın yükünü sırtlanan kesimlerin omuzlarındaki baskıyı artırıyor.
Unutulan Astsubaylar: Sessiz Kahramanlar
Astsubaylar, bu sosyolojik tablonun en çarpıcı örneklerinden biridir. Vatan savunmasında en ön saflarda yer alan bu kahramanlar, özlük hakları konusunda yıllardır görmezden geliniyor. Subaylarla benzer eğitimi alan, aynı riskleri göze alan astsubaylar, maaş, terfi ve sosyal haklar açısından statüsel farklılığın mağduru oluyor. Örneğin, astsubayların emeklilik maaşları ve maaş bağlama oranları, subaylara kıyasla oldukça düşük. Görev tazminatları, çalışma koşulları ve sosyal statüleri, verdikleri hizmetle orantısız. Dahası, gazi sayılmayan askerler, yaralandıklarında ya da görev sırasında hayatlarını kaybettiklerinde, aileleriyle birlikte bazı bürokratik zorluklarla mücadele etmek zorunda bile kalıyor.
Astsubayların hak arayışı, genellikle kulak ardı ediliyor. Sendikal haklardan yoksun olmaları, seslerini duyurmalarını zorlaştırıyor. Oysa bu insanlar, vatan için canlarını ortaya koyarken, sadece adalet ve hakkaniyet talep ediyor. Onların fedakarlığı, sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimidir. Ancak devlet, bu sessiz kahramanların haklarını teslim etme konusunda yetersiz kalıyor.
Adalet ve Liyakat
Türkiye’de fedakarlığın adil bir şekilde dağılması için köklü değişikliklere ihtiyaç var. Öncelikle, kayırmacılığın önüne geçmek için liyakat esaslı bir sistem kurulmalı. Kamu atamalarında şeffaflık sağlanmalı, torpil ve referans sistemi yerine yetkinlik ve başarı ölçütleri getirilmeli. Astsubayların özlük hakları gecikmemeden verilmeli; gazilik statüsü, hak eden tüm askerlere verilerek sosyal güvence sağlanmalı.
Eğitimde fırsat eşitliği için devlet okullarına daha fazla kaynak ayrılmalı, özel okulların ayrıcalıklı yapısı denetlenmeli. Atanamayan öğretmenler için adil bir atama sistemi geliştirilmeli, mülakat gibi sübjektif yöntemler kaldırılmalı. Ekonomide ise vergi yükü hafifletilmeli, asgari ücret ve emekli maaşları yaşam koşullarına uygun hale getirilmeli. Çiftçilere ve esnafa destek paketleri sunulmalı, büyük sermayenin tekelleşmesi önlenmeli.
Türkiye, fedakarlığın “feda”sını yapanlarla “kar”ını toplayanlar arasında derin bir uçurumla karşı karşıya. Astsubaylar, uzman çavuşlar, atanamayan öğretmenler, asgari ücretliler, emekliler, çiftçiler, esnaf ve anneler, bu ülkenin gerçek kahramanlarıdır. Ancak onların fedakarlıkları, kayırmacılık, eşitsizlik ve adaletsiz ekonomik düzen gölgesinde kalıyor. Toplumun bu sessiz kahramanlarına hak ettikleri değeri vermek, sadece bir görev değil, bir borçtur. Astsubayların unutulan hakları, bu borçlardan yalnızca biridir. Adalet, liyakat ve eşitlik temelinde yeniden inşa edilmiş bir Türkiye, fedakarlığın yükünü adilce paylaşan bir toplum yaratabilir.
Unutmayalım: Bir toplum, en çok fedakarlık yapanlarına verdiği değerle ölçülür.
Hayatlarını, emeklerini, geleceklerini ve hayallerini Feda edenlere Kar’ını verelim!
‘’Fedakar’’ kelimesini gerçek anlamıyla kullanalım.