Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi’nin son kararı, tarihe bir not düşmüştür. Bu sadece bir siyasi tutum değil, Türk milletinin kararlılığının ve iki devletli çözüm vizyonunun gür bir sesle ilanıdır. Artık dünya şunu bilmelidir: Kıbrıs Türk halkı, kendi kaderini tayin etme iradesine sahiptir ve bu irade pazarlık konusu değildir!

Ancak ne yazık ki, Avrupa başkentlerinde yükselen seslere kulak verdiğimizde hâlâ kör bir önyargı, çarpık bir anlayış ve çifte standartlarla örülü bir duvarla karşılaşıyoruz. Oysa biz, geçmişi kan ve barutla yoğrulmuş bir adada barış için mücadele ettik. Biz, Annan Planı’nda evet diyerek çözüm isteyen taraf olduk. Ama ödüllendirilen, her zamanki gibi Rum tarafı oldu.

Anlatamıyoruz, Anlaşılmıyoruz!

Bu bir bilgi eksikliği değil, bu doğrudan bir diplomasi zaafıdır. Avrupa Konseyi’nde görev yaptığım dönemde bizzat gördüm: Kıbrıs meselesi ya hiç anlaşılmıyor ya da Rum tezleriyle, yalan yanlış bilgilerle şekillenen bir ezber üzerinden değerlendiriliyor. Çünkü biz, haklı olduğumuz davamızı layıkıyla anlatamıyoruz.

Kıbrıs meselesi, duygusal bir anlatının ötesine geçmeli. Verilerle, belgelerle, stratejik bir akılla anlatılmalı. Avrupa kurumlarında görev yapan temsilcilerimiz artık bu konuda özel bir eğitimden geçirilmeli. Çünkü bu dava, lafla değil, eylemle savunulur!

45 Ülke, 45 Ayrı Gerçeklik

Avrupa Konseyi’nde 45 ülke var ve her biri farklı bir algı dünyasında yaşıyor. O hâlde tek tip bir söylemle değil, ülkeye göre farklılaştırılmış diplomatik dillerle ilerlemek zorundayız. Kim, neye duyarlı? Kim, hangi tarihi referansa tepki verir? Hangi ülkeye hangi kanaldan ulaşmalıyız?

Bu soruların cevabı, sadece Kıbrıs için değil, Türkiye'nin Avrupa'daki itibar mücadelesi için de hayati önemdedir.

Yalnızca Avrupa Değil, Türk Dünyası da Uzak

En acısı da budur… Bizim can bildiğimiz, bir dediğimiz iki olmayan Türk devletleri bile hâlâ KKTC’yi tanımış değil. Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan gibi kardeşlerimizin bu konuda net bir tutum sergilememesi, bizim anlatım eksikliğimizin bir diğer sonucudur.

Aynı sessizlik İslam dünyasında da mevcut. Gazze için dünyayı ayağa kaldıranlar, konu Kıbrıs olunca sus pus oluyor. Peki neden? Çünkü biz bu davayı dünyaya sadece duygularla değil, stratejik bir akılla anlatamıyoruz.

Bugün Gazze, Yarın Kıbrıs Olmasın!

Unutulmamalıdır: Kıbrıs, Doğu Akdeniz'deki varlığımızın kilit taşıdır. Gazze’de yaşananlar, güçlü bir devlet desteği olmadan mazlum halkların nasıl ezilebildiğini hepimize gösterdi. KKTC de bu anlamda Türkiye’nin desteğine, her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Aksi hâlde yalnızlaşma, zamanla içten içe çöküşe yol açabilir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin TATAR’ın kararlı duruşu, Türkiye Cumhuriyeti Kütahya Milletvekili Ahmet ERBAŞ’ın uyarıları bu süreçte son derece değerlidir. Erbaş’ın “Dünyaya biz anlatmazsak, kimse bizim yerimize anlatmaz” sözü, bu meselenin en sade ama en çarpıcı özetidir.

Ne Yapmalı?

Artık laf değil, icraat zamanı. Şunları ivedilikle hayata geçirmeliyiz:

Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na gönderilecek her temsilci, Kıbrıs konusunda özel eğitimden geçirilmelidir.

45 Avrupa ülkesine özel hedeflenmiş diplomatik stratejiler geliştirilmelidir.

Türk Dünyası ve İslam ülkelerinde, KKTC’nin tanınmasına yönelik özel kamu diplomasisi kampanyaları yürütülmelidir.

Sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları, diasporamız bu davaya aktif olarak dahil edilmelidir.

Bu Bir Toprak Meselesi Değil, Milli Bir Duruştur!

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, sadece 1983’te ilan edilen bir devlet değildir. KKTC, 1974’te can verilerek, kan dökülerek kazanılmış bir vatan parçasıdır. Bu dava sadece Türkiye'nin değil; tüm Türk milletinin namus borcudur!

Bugün eğer Kıbrıs’ta bir Türk devleti varsa, bu Mehmetçiğin fedakârlığı, Anadolu’nun duası ve bir milletin azmi sayesindedir. Bu davaya sahip çıkmak; tarihimize, şehitlerimize ve geleceğimize sahip çıkmaktır.

Ve unutmayalım:

Haklı olmak yetmez, haklılığını doğru anlatmak da gerekir.

Çünkü anlatılmayan hakikat, yalan karşısında her zaman yenik düşer.

Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır!

Ne mutlu Türk’üm diyene!

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*