Bir ülkenin büyüklüğü sadece gökdelenleriyle, yollarıyla, köprüleriyle ölçülmez. Bir ülkenin gerçek onuru, geçmişine gösterdiği vefada saklıdır.

Ve o geçmiş, bugün elleri nasır tutmuş, gözleri umutla dolu emeklilerimizin yüzünde yazılıdır.

Bugün Türkiye’de milyonlarca emekli, ömrünü bu ülkeye adamış, alın teriyle toprağa, fabrikaya, ofise, okula değer katmış insanlar, yaşam mücadelesi veriyor.

Evet, yanlış duymadınız: geçim değil, yaşam mücadelesi!

Geçim Açmazına Sıkışan Emeklilik

Sorunun köküne inelim.

Emekli maaşlarının hesaplama yöntemi yıllardır öyle bir hale getirildi ki, artık “emeklilik” bir dinlenme dönemi değil, yeniden yoksullaşmanın başlangıcı oldu.

Maaşlar ne kiraya yetiyor, ne mutfağa, ne ilaca...

Bir zamanlar bu ülkeyi ayakta tutan emekliler, bugün pazar tezgâhlarında fiyat etiketlerine hüzünle bakan insanlar haline geldi.

Oysa bu insanlar, bu ülkenin omurgasıydı.

Şimdi o omurga bükülüyor, onur kırılıyor.

Sorunun Adı: Adaletsiz Hesaplama Sistemi

Bugün bütçe görüşmelerinde konuşulması gereken en önemli konu, emekli maaş hesaplama sisteminin adil, hakkaniyetli ve sürdürülebilir hale getirilmesi olmalıdır.

“Biraz zam verdik”, “seyyanen fark yaptık” gibi geçici çözümler, yaraya pansuman bile olmuyor. Çünkü emekli artık günü değil, ömürlük güvenceyi istiyor.

Emekli maaşı, bir lütuf değil; ödenen primin, verilen emeğin, geçirilen yılların karşılığıdır.

Ama bugünkü sistem, aynı primi ödeyen, aynı yılları çalışan iki insan arasında uçurumlar yaratıyor. Bu, sadece haksızlık değil, adaletsizliktir.

Ve adaletsizliğin olduğu yerde huzur olmaz.

Seyyanen Zam Değil, Sistemsel Reform Gerek

Yapılması gereken şey artık çok açık:

Seyyanen zamlarla günü kurtarmak değil, maaş hesaplama katsayılarını kökten revize etmek.

Bu katsayılar, gerçek hayat pahalılığına, enflasyona, bölgesel farklılıklara ve insanca yaşama standardına göre yeniden düzenlenmelidir.

Aksi takdirde, her yeni zam, bir önceki hayal kırıklığının üstüne yapılan küçük bir yama olmaktan öteye geçmez.

Artık “yama değil, reform” zamanı!

Artık “sus payı değil, hak ediş” zamanı!

Bu İnsanlar Lüks İstemiyor

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Raci KAYA, "Eskiden 50 yaşında ölüyorduk, bugün emekli 78 yaşına kadar maaş alıyor" şeklindeki talihsiz açıklamasıyla büyük bir vefasızlık örneği sergilemişti. Oysa mesele erken emeklilik değil; yaşam standartı yüksek, onurlu bir emeklilik hedeflenmelidir.

Topluma da bu anlayış net bir şekilde anlatılmalı; günü kurtarmaya yönelik geçici adımlar yerine, geleceği inşa edecek kalıcı çözümler üretilmelidir.

İktidar, muhalefet, hamasetten ve siyasetten uzak durarak, ülke gerçeklerini dikkate alan makul, insanca ve sürdürülebilir politikalarla emeklileri artık sürünmekten kurtarmalıdır.

Çünkü mesele sadece ekonomi değil, insan onurudur.

Emekli lüks bir yaşam istemiyor.

Yalnızca torununa küçük bir harçlık verebilmeyi, pazardan iki kilo meyve alabilmeyi, faturaları düşünmeden kışın evini ısıtabilmeyi istiyor.

Yani kısacası, insanca yaşamak istiyor.

Bu bir ayrıcalık değil; insan olmanın gereği.

Bütçe Görüşmelerinde Tarihi Sınav

Önümüzdeki bütçe görüşmeleri, Türkiye’nin vicdan sınavıdır.

Her milletvekili, elini kalbine koyup şu soruyu sormalı:

“Bu insanlar olmasa, bugün biz nerede olurduk?”

Emekli maaş sisteminin adil hale getirilmesi, sadece ekonomik bir mesele değil; ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur.

Geleceği Onarmanın Zamanı

Bugün emeklisini koruyamayan bir ülke, yarın gençlerine umut veremez.

Çünkü genç, geleceğini gördüğü emeklinin yüzünde arar.

Eğer o yüzde umutsuzluk varsa, yarın yoktur.

Gelin, artık günü değil, geleceği kurtaralım.

Emeklilerin “geçinemiyoruz” çığlığına kulak tıkamayalım.

Onları yeniden, hak ettikleri gibi, onurlu bir yaşamın parçası yapalım.

Saygı, Adalet, Vefa

Artık “seyyanen değil, sistemsel” çözüm zamanı.

Artık “yama değil, reform” zamanı.

Ve en önemlisi:

Artık emekliye gerçek saygı zamanı!

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*