Türkiye siyaseti bir kez daha alışılmadık bir eşikte duruyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 4-5 Kasım 2023’te yaptığı 38. Olağan Kurultay, üzerinden iki yıl geçmesine rağmen hâlâ ülke gündeminin en sıcak başlıklarından biri olmayı sürdürüyor. Çünkü bu kez mesele sadece bir “kurultay tartışması” değil; hukuk ile siyaset arasındaki ince çizgide, bir partinin kaderinin yeniden yazılması meselesi.
Bir Partide Kırılma Zamanı mı?
CHP içindeki dalgalar, bir fısıltıdan bir fırtınaya dönüştü. İl ve ilçe kongrelerine dair açılan davalarla birlikte gündeme gelen “mutlak butlan” kavramı, sıradan bir hukuki terim olmanın çok ötesine geçti. “Mutlak butlan”, Türk hukukunda bir işlemin başından beri geçersiz sayılması demek. Yani o işlem hiç yapılmamış gibi olur; sonuçları silinir, kararlar yok hükmünde kalır. Siyaset dünyasında ise bu, bir kongrenin, bir seçimin ve hatta bir liderliğin yok hükmüne dönüşmesi anlamına gelir.
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kısa süre önce verdiği kararda “mutlak butlan koşulları ispatlanamadı” diyerek davayı reddetti. Hukuki olarak Özgür Özel yönetimi nefes aldı ama siyasal sarsıntının gölgesi hâlâ üzerlerinde. Zira bu karar bir son değil, bir başlangıç. Çünkü CHP’nin önünde sadece mahkeme dosyaları değil, bir meşruiyet imtihanı duruyor.
Mutlak Butlan: Sadece Bir Hukuk Terimi Değil, Siyasi Bir Deprem
Bu kararın anlamını doğru okumak gerekiyor. Mutlak butlan, bir partinin iç işleyişini kökten sarsabilecek bir kavramdır. CHP özelinde şu sonuçları doğurabilir:
Kurultayda alınan kararların tartışmalı hâle gelmesi, seçilmiş yöneticilerin hukuken belirsiz duruma düşmesi, olağanüstü kurultay veya geçici yönetim ihtimali, Partinin iç dengelerinde güç ve meşruiyet krizinin derinleşmesi. Bu tablo, sadece partinin değil, ülkenin muhalefet haritasını da yeniden çizebilir.
Senaryoların Gölgesinde CHP: Özgür Özel, Kılıçdaroğlu ve Olası Fırtınalar
Gelin, meydana gelmesi muhtemel ihtimallerin penceresini açalım. Önümüzde üç ana senaryo var:
1. Mahkeme “mutlak butlan” derse...
Eğer mahkeme bir noktada “kurultay yok hükmündedir” diyebilirse, Özgür Özel’in genel başkanlığı hukuken çöker. Bu durumda eski yönetimin, yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden devreye girme olasılığı doğar. Parti, geçici bir yönetim veya olağanüstü kurultay sürecine girebilir. Bu senaryoda CHP’de iç dengeler altüst olur, kamuoyunda “kaos” algısı büyür. Hükümet kanadı içinse bu, muhalefetin zayıf düştüğü, baskın bir erken seçim için ideal zemin anlamına gelebilir.
2. Mahkeme “butlan yoktur” der ama süreç uzarsa...
Bu durumda Özgür Özel yönetimi kalır ama sürekli bir “yargı gölgesi” altında. Parti içinde huzursuzluk devam eder, “eski” ile “yeni” arasındaki fay hattı derinleşir. Kılıçdaroğlu cephesi sessizliğini korur ama tabanda yankı bulur. CHP, “değişim” ve “birlik” arasında sıkışmış bir gemiye döner. Bu atmosfer, hükümetin lehine bir zaman kazandırma süreci anlamına gelir.
3. Kurultay iptal edilir, yönetim düşerse...
Eğer kurultay iptal edilirse, yönetim resmen yok sayılır. Kılıçdaroğlu’nun doğrudan geri dönmesi kolay değildir; tüzük ve delege dengeleri engel çıkarır. Ancak bu durum, partide “yeniden yapılanma” çağrılarını güçlendirir. Özgür Özel’in liderliği, tabanın ve medyanın önünde en sert sınavını verir.
“Seçimsiz Seçim”: Hükümet–Muhalefet Arasındaki Görünmez Savaş
Bugün yaşananlar sadece CHP’nin iç meselesi değildir. Bu bir seçimsiz seçim öncesi dizayn savaşıdır. Hükümet cephesi, muhalefetin iç çalkantısından faydalanarak siyaset sahnesini yeniden düzenlemeye çalışıyor. Zayıflayan bir CHP, bölünmüş bir muhalefet ve “istikrar” söylemiyle sahneye çıkacak bir iktidar… Tüm bunlar, 2026’da ya da 2027 başında baskın bir erken seçim ihtimalini güçlendiriyor.
Eğer takvim uzarsa, hükümet ekonomik hamlelerle zemini sağlamlaştırırken, CHP kendi içinde “liderlik” ve “meşruiyet” arayışına hapsolabilir. Bu süreçte kamuoyu anketlerinde iki ihtimal var:
Parti içi kaos, CHP’yi kısa vadede düşüşe geçirir.
Ya da tam tersine, “kurultay iptali haksızlığı” algısı bir tepki dalgası yaratır, CHP beklenmedik şekilde güçlenir.
Kim Kazanır, Kim Kaybeder?
Kısa vadede kazanan, hükümettir. Çünkü muhalefetin enerjisi iç çekişmeye harcanır. Ancak uzun vadede kazanan, krizi fırsata çeviren taraf olacaktır. CHP bu dönemi “temizlik”, “yenilenme” ve “vizyon” sürecine dönüştürebilirse, kaybeden olmaktan çıkabilir. Zira tarih, birçok büyük partinin krizlerden doğduğunu göstermiştir.
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak
Bugün CHP sadece bir mahkeme kararıyla değil, bir tarihsel dönemeçle karşı karşıya.
Özgür Özel ve ekibi, partiyi hukuki ve siyasi girdaptan çıkarmak zorunda. Kılıçdaroğlu cephesi ise “beklemekle yetinen değil, yeni bir vizyon sunan” bir akıl inşa etmedikçe etkili olamayacak. Ve hükümet, bu tabloyu dikkatle izliyor: doğru zamanda atılacak bir erken seçim kararı, tüm dengeleri yeniden şekillendirebilir.
Ama bir gerçek var:
CHP bu süreçten nasıl çıkarsa çıksın, artık eski CHP olmayacak. Çünkü bu dava sadece bir kongrenin değil, bir dönemin sonu anlamına geliyor. Belki de yeni bir başlangıcın eşiğindeyiz…
Ve evet, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”