Siyaset, bu topraklarda hiçbir zaman sadece bir makam mücadelesi olmadı. Anadolu’nun rüzgârı serttir; dün olduğu gibi bugün de bizi sınar, çarpar, savurur ama aynı zamanda güçlendirir. Bu rüzgârın ortasında dimdik kalabilmek için bazen Yunus Emre gibi içi dingin, sözü berrak; bazen Fatih Sultan Mehmet gibi bakışı keskin, adımı kararlı olmak gerekir.

Çünkü bu millet, hem gönlün lisanını hem de iradenin sesini en iyi bilenlerden miras aldı kaderini.

“Biz Yunus olmasını biliriz, vakti gelince Fatih olmasını da biliriz.”

Bu söz, bir slogan değil; bir medeniyetin ruhunu taşıyan bir duruştur aslında. Yeri geldiğinde merhametin sıcaklığını, yeri geldiğinde cesaretin soğuk çeliğini kuşanmayı bilen bir milletin özeti…

Siyaset, yüksek tonda verilen mesajların, meydanlarda yankılanan sloganların ötesinde, bir karakter imtihanıdır. Yunus gibi gönüllere dokunmadan da, Fatih gibi adaletle güç göstermeden de yol alınamaz bu coğrafyada. Bu ikisini bir araya getirebilmek, tam da Anadolu siyasetinin mayasıdır.

Unutmamak gerekir ki:

“Oldum” dediğimiz gün, “bittiğimiz” gündür.

Kendini yeterli görenin ufku kapanır. Zirvede olduğunu sanan, aslında inişe geçmiştir. Dünyanın en köklü devlet geleneklerinden birine sahip olan bu millet, her gün yeni bir ders çıkararak bugünlere geldi. Çünkü Türk milleti bilir ki; bilgiyi aramak, kusuru görmek, hatayı düzeltmek bir zayıflık değil, aksine en büyük erdemdir.

Her gün yeni bir tecrübe…

Her olay yeni bir imtihan…

Her adım yeni bir sorumluluktur.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey tam olarak budur:

Dünüyle övünen ama yarınını unutmayan, kökleri mazide gövdesi atiye uzanan bir duruş…

Kibirden uzak, bilgiden yana, inançla beslenen ve akılla yürüyen bir anlayış…

Bu konjonktürde yol yürümek kolaydır, fakat yolu doğru yürümek esas maharettir.

İşte bu yüzden;

Nitelikli bir kadro,

Dolu dolu bir vizyon,

Gerçekçi hedefler,

Ve en önemlisi; millete adanmış tertemiz bir yürek şarttır.

Siyaset rastgele atılmış adımların değil, stratejinin; içi boş sloganların değil, üretkenliğin; günü kurtaran çıkışların değil, yarını inşa eden aklın işidir. Bu toprakların çocukları, şanlı tarihinin her döneminde bu bilgelikle hareket etmiş, devlet aklını diri tutmuştur.

Bugün büyük adımlar atmanın vakti;

Bugün milletin sesine kulak vermenin, milletin yükünü sırtlanmanın vaktidir.

Bugün, “bizim için değil, memleket için” deme günüdür.

Çünkü bu millet; Yunus’un hoşgörüsüyle yoğrulmuş, Hacı Bektaş-ı Veli’nin hikmetiyle aydınlanmış; Fatih Sultan Mehmed’in cesaretiyle yükselmiş ve dehasıyla çağları aşmış; Alparslan’ın duasıyla yürümüş ve Mustafa Kemal’in kararlılığıyla küllerinden yeniden doğmuştur.

Bu ruhu taşıyanları kim durdurabilir?

Emin adımlarla, güçlü bir iradeyle, ama asla kendini yeterli görmeden ilerleyen bir hareketin önüne hangi engel set çekebilir?

Yunus’un tevazusuyla başlayan, Fatih’in kararlılığıyla tamamlanan bir istikamet çizgisini kim gölgeleyebilir?

Ve netice…

Bu millet, dünün rehavetine teslim olmaz.

Bu millet, yarının umudunu bugünün çalışkanlığıyla besler.

Bu millet, sükûnetle yürür ama vakti geldiğinde yumruğunu masaya vurmayı da bilir.

Türk milleti, “biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” diyen bir milletin torunlarıdır.

Dolayısıyla…

Böylesi bir yürüyüşü kimse durduramaz.

Çünkü bu yürüyüş, makam için değil; memleket içindir.

Göstermelik bir siyaset için değil; geleceğini inşa eden bir irade içindir.

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*