Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz, yalnızca son yıllarda yaşanan askeri müdahaleler ve siyasi restleşmelerle sınırlı değil.

Özel Haber Analizi | Haziran 2025

Tarihten Gelen Bir Ayrışma

Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz, yalnızca son yıllarda yaşanan askeri müdahaleler ve siyasi restleşmelerle sınırlı değil. Bu çatışmanın kökleri, tarihsel, kültürel, siyasi ve jeopolitik dinamiklere dayanıyor. İki ülkenin kaderi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ayrılmış olsa da, Moskova ile Kiev arasında "kopmuş ama bitmemiş" bir ilişki ağı var.

Tarihsel Miras: Sovyet Sonrası Kimlik Krizi

Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu bağımsızlık, birçok açıdan "tam" olmadı. Rusya, Ukrayna’yı tarihsel olarak kendi “arka bahçesi” olarak gördü ve bu algı, bugünkü çatışmaların temelini oluşturdu. Kiev’in Avrupa Birliği ve NATO ile yakınlaşma çabaları, Moskova tarafından “tehdit” olarak algılandı.

Ukrayna ise, kimliğini Avrupa ekseninde yeniden inşa etmek isteyen, bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu uluslararası alanda ispatlama çabasında. Bu kimliksel ayrışma, çözülmesi zor bir zıtlık yaratıyor.

Kırım Meselesi: Uluslararası Hukukun İhlali

2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, modern dönemin en ciddi uluslararası hukuk ihlallerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu adım, yalnızca Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda Rusya’nın küresel arenada “revizyonist” bir güç olarak tanımlanmasına yol açtı.

Ukrayna, Kırım’ı geri almakta kararlı. Ancak Rusya, yarımadayı “tarihsel olarak kendisinin” sayıyor. Bu durum, iki ülke arasında asla kapanmayacak gibi görünen bir jeopolitik yarık oluşturdu.

Donbas Krizi: Bitmeyen Savaş

Kırım’ın ilhakından kısa süre sonra, Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinde başlayan ayrılıkçı hareketler, Rusya’nın dolaylı (ve zaman zaman doğrudan) desteğiyle iç savaşa dönüştü. 2014'ten bu yana bölgede on binlerce insan hayatını kaybetti.

Minsk Anlaşmaları, kalıcı bir barış için umut verse de, sahada bu anlaşmaların tam olarak uygulanamadığı ortada. Taraflar birbirini ihlallerle suçlarken, bölgedeki çatışmalar düşük yoğunlukla da olsa hâlâ devam ediyor.

Enerji Politikaları ve Ekonomik Bağımlılık

Rusya'nın Avrupa’ya uzanan doğal gaz hatlarının önemli bir kısmı Ukrayna üzerinden geçiyor. Bu transit hattı, yıllar boyunca Moskova tarafından bir “baskı aracı” olarak kullanıldı. Ukrayna ise bu bağımlılığı kırmak için alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye çalıştı.

2022 sonrası yaşanan savaş, bu enerji denklemini tamamen değiştirdi. Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığı azalsa da, Ukrayna hâlâ Rusya’nın enerji stratejilerinin merkezinde yer alıyor.

NATO ve AB ile İlişkiler: Ukrayna'nın Batı'ya Açılan Kapısı

Ukrayna’nın NATO üyeliği için yaptığı başvuru, Rusya açısından kırmızı çizgilerin başında geliyor. Moskova, Batı askeri gücünün sınırlarına kadar dayanmasını kabul etmiyor. 2022’de başlayan geniş çaplı işgalin temel motivasyonlarından biri de bu “stratejik korku”ydu.

Öte yandan, Ukrayna halkının büyük çoğunluğu artık Batı ile entegrasyonu destekliyor. AB adaylığı, savaş koşullarında dahi büyük bir siyasi motivasyon kaynağı. Bu ikilem, çatışmanın daha da derinleşmesine neden oluyor.

Kültürel ve Dilsel Ayrışma

Ukrayna'nın doğu bölgelerinde yoğun olarak konuşulan Rusça, yıllar boyunca ülkedeki kültürel kimlik krizinin yansıması oldu. Kiev yönetimi, Ukrayna dilini ve kültürünü güçlendirme politikaları uygularken; Moskova, bu politikaları "Rusça konuşan azınlıkların baskı altına alınması" olarak yorumladı.

Bu kültürel çatışma, doğrudan siyasi ve askeri sonuçlara dönüştü. Zira Rusya, 2014’teki askeri adımlarını kısmen "etnik Rusları koruma" bahanesiyle meşrulaştırmaya çalıştı.

Uzun Vadeli Barış Mümkün mü?

Rusya ve Ukrayna arasındaki sorunlar, yalnızca iki devletin ilişkilerini değil, Avrupa’nın güvenlik mimarisini de derinden etkiliyor. Şu an için kalıcı bir çözüm ihtimali zayıf görünüyor. Zira meseleler yalnızca sınırlar, enerji veya dil gibi somut başlıklarla sınırlı değil; aynı zamanda halkların tarihsel belleğinde ve ulusal kimliklerinde kökleşmiş durumda.

Gerçek bir barış, yalnızca askeri çözümle değil; diplomasi, uluslararası garantiler ve her iki toplumun da tarihsel travmalarını anlayacak yeni bir siyasi vizyonla mümkün olabilir.

Barışın sesini yükseltmek, yalnızca diplomatların değil; gazetecilerin, akademisyenlerin ve halkların da sorumluluğudur.

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı verileri, BM raporları, Uluslararası ajans analizleri