KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN

Bir zamanlar mevsimlerin sırası vardı. Sonbahar yaprak döker, kış kar yağdırır, bahar tomurcuk patlatır, yazsa içimizi ısıtırdı. Artık sanki takvimler şaştı. Temmuz ortasında dolu yağıyor, ocakta ağaçlar çiçek açıyor. Gökyüzü kararsız, denizler öfkeli, dağlar suskun. Dünya, biz ona ne yaptıysak aynasını tutuyor.

Peki ne yaptık?

Kömürle, petrolle, doğalgazla ısıttık evlerimizi ama bir yandan yaktık ciğerimizi. Plastikle sardık yiyeceklerimizi ama doğayı boğduk. Her sabah güne daha fazla beton döktük, her gece yıldızları biraz daha kaybettik. Enerji dedik, kalkınma dedik, büyüme dedik... Ama asıl büyüyen şey, açgözlülüğümüz oldu.

Dünyanın enerjisi yalnızca elektrik değil. Okyanusların ritmi, rüzgarların yönü, toprağın uyanışı da birer enerji. Şimdi o enerji tükeniyor. Doğa sinyal veriyor ama kulaklarımız alışmış gürültüye. Gözlerimiz ekranlara takılı. Kimse gökyüzüne bakmıyor artık.

Bu yaz, serin geceler bekleyenler nemli sıcaklarla uyanacak. Bu kış, kar topu hayal eden çocuklar asfaltta yürüyecek. Kuruyan nehirler, tükenen yeraltı suları, eriyen buzullar… Hepsi birer sessiz çığlık.

Ama hâlâ geç değil.

Evet, dünyanın enerjisi azalıyor, ama bizim umudumuz henüz tükenmedi. Güneşi daha fazla kullanabiliriz, rüzgarı doğru yönlendirebiliriz, toprağa saygı duyabiliriz. Alışkanlıklarımızı değiştirmek, küçük adımlarla büyük etkiler yaratmak elimizde.

Çünkü bu sadece bu yazın kışı değil. Bu, çocuklarımızın geleceği.

Bu, nefes aldığımız son ormanın, son damla suyun hikayesi.

Ve bu hikâyenin sonunu hâlâ birlikte yazabiliriz.

Kapanış:

Geleceğin iklimi, bugünkü kararlarımızda gizli.

Dünyanın enerjisini tükettik. Peki ya vicdanımız?