KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN

Enerji çağında yaşıyoruz. Bugün enerji sadece elektrik faturası değil; ulusal güvenlik, ekonomik büyüme, jeopolitik denge ve hatta iklim kaderimiz anlamına geliyor. İşte bu denklemde iki yakın komşu, iki enerji devi var: Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD). Yüzyılı aşkın süredir enerji konusunda iş birliği yapan bu iki ülke, bugünlerde yeni bir sınavdan geçiyor. Hem iklim değişikliğiyle mücadele hem de küresel enerji dengelerindeki kaymalar, onları “yeniden tanımlanan” enerji politikalarıyla yüzleştiriyor.

Sınırlar Ötesi Ortaklık: Bitmeyen Enerji Akışı

ABD, enerjide dünyanın en büyük üretici ve tüketicisi. Kanada ise doğalgaz, petrol, hidroelektrik ve maden kaynakları bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden. Her gün yaklaşık 3.8 milyon varil Kanada petrolü, boru hatlarıyla ABD’ye akıyor. ABD de Kanada’ya özellikle teknoloji, yatırım ve rafineri gücü sağlıyor. Bu alışveriş, yıllardır iki ülkenin enerji politikalarının omurgasını oluşturdu.

Ancak, artık mesele sadece "akış" değil, "dönüşüm".

Yeşil Dönüşüm: Aynı Sayfada Değiller

Joe Biden yönetimi, Temiz Enerji Devrimini 2021’de başlattı. 2035 yılına kadar elektrik üretiminde sıfır emisyon, 2050’de net sıfır karbon hedefi var. Bu süreçte rüzgar, güneş, nükleer ve hidrojen enerjisine ciddi yatırımlar yapılıyor. IRA (Enflasyon Azaltma Yasası) ile yenilenebilir enerjiye milyarlarca dolarlık sübvansiyon sağlanıyordu. Trump yönetimi ise bilinmezlerle dolu.

Kanada ise yeşil dönüşümde daha temkinli. Evet, 2030’a kadar kömürden çıkış hedefi, karbon vergileri ve hidroelektrik yatırımları var. Ancak aynı zamanda Kanada, petrol ve doğalgaz ihracatına bağımlı kalmaya devam ediyor. Alberta bölgesi için fosil yakıt sektörü hem ekonomik hem politik olarak vazgeçilmez. Bu da Ottawa’nın Washington’la tam senkronize olmasını engelliyor.

Jeopolitik Riskler: Birlikte Güçlü mü?

Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki belirsizlikler, enerji güvenliğini tekrar zirveye taşıdı. Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığı kırılmaya çalışılırken, Kanada ve ABD, LNG ihracatında yeni fırsatlar arıyor. Atlantik kıyısında yeni sıvılaştırılmış doğalgaz terminalleri inşa ediliyor. Yani enerji artık sadece bir çevre meselesi değil; aynı zamanda bir savunma politikası.

Bu noktada Kanada ve ABD, Kuzey Amerika enerji ittifakı kurma sinyalleri veriyor. Ortak rezervler, birlikte altyapı yatırımları ve “dost ülkelere öncelikli enerji ihracatı” gibi stratejiler masada.

Yeni Yaklaşımlar: Kritik Mineraller ve Temiz Teknoloji

Gelecek, sadece petrol borularında değil, aynı zamanda lityum, kobalt, nikel gibi kritik minerallerde. Elektrikli araç bataryaları, rüzgar türbinleri ve yarı iletkenler için bu mineraller hayati. Kanada bu konuda büyük bir avantaja sahip. ABD, Çin’e olan bağımlılığı azaltmak için Kanada ile bu alanlarda daha sıkı iş birliği arıyor.

Ayrıca hidrojen, karbon yakalama ve küçük modüler nükleer reaktörler (SMR) gibi “geleceğin enerjileri” konusunda ortak araştırma projeleri yürütülüyor.

Sonuç: Rekabet mi? Akılcı İş Birliği mi?

Kanada ve ABD arasındaki enerji ilişkileri, klasik ihracat/ithalat modelinden çıkıp daha çok stratejik ortaklık ve yeşil dönüşüm eksenine kayıyor. Elbette zaman zaman çıkar çatışmaları olacak; örneğin Keystone XL boru hattı iptali gibi dosyalar hâlâ iki ülke arasında tartışmalı. Ancak dünya enerji sahnesi hızla değişirken, bu iki kuzey devinin birlikte hareket etmesi yalnızca ekonomik değil, iklimsel ve jeopolitik bir zorunluluk haline geliyor.

Çünkü enerji çağında, komşularınızla değil, vizyonsuzluğunuzla yarışıyorsunuz.

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri