Türkiye, C-130 uçağının düşmesi sonucu meydana gelen elim kazada yirmi askerini şehit verdi. Bu elim kazanın üzerine Yunanistan’ın, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım adeta yaraya tuz basmak gibi oldu. Yunan Hava Kuvvetleri, bir C-130 uçak filosu paylaşımı yaparak ‘Günün Fotoğrafları’ başlığını attı. Bu çirkin hareketin üzerine Türkiye, Yunanistan’a NOTA vererek böylesi hassas bir konuda gerektiği gibi davranması gerektiğini hatırlattı.

Yunanistan, bunun üzerine paylaşımı silerek Türkiye’ye gönderdiği taziye mesajını yayınladı. Yunanistan’ın bu durumda bile güttüğü stratejinin acımasızlığı Türkiye’nin birçok müttefikini de rahatsız etti. Bunun üzerine gelen tepkiler sebebiyle hesabı gizliye aldı. Ancak uluslararası meselelerde acının siyaseti, diplomasisi, rekabeti olmaz. Yunanistan’ın bu elim olay üzerinden alaycı ve küçümseyici bir dil kullanması, yalnızca etik dışı bir aşırılık değil sistematik, bilinçli ve uzun vadeli bir politik geleneğin devamı.

Aslında bu tür söylemler, Atina’nın Ankara’yı diplomatik arenada sürekli bir savunma pozisyonuna itme stratejisinin parçasıdır. Bir devletin ulusal yas gününde provokatif çıkışlar yapması, NATO'nun iki üye ülkesi olarak hem diplomatik teamüllere aykırı hem de uluslararası ilişkilerin yazılı olmayan kırmızı çizgilerinden birinin de ihlali anlamına gelmektedir. Ve hatta bunun adı amiyane tabirle “diplomatik sabotaj”dır.

Yunanistan, yıllardır Ege’de uyguladığı genişletilmiş NOTAM stratejileriyle sözde egemenlik mesajı veriyor. Atina’nın zaman zaman Türk hava sahasını fiilen sınırlamayı hedefleyen geniş kapsamlı NOTAM ilanları, Ege’deki gri alanları Yunan tezlerine göre oldu bittiye getirme girişimi olarak değerlendirilebilir. Özellikle Türkiye’nin askeri tatbikat dönemlerinde, Ege’nin uluslararası hava sahasında ilan edilen devasa NOTAM’lar, her fırsatta Ankara’nın faaliyet alanlarını daraltmayı hedefleyen bir gölge duvar işlevi görmüştür. Bu durum, NATO müttefikliği kavramının ruhuna aykırı olduğu kadar, iki ülke arasındaki güven inşasını da sistematik şekilde sabote etmektedir. Son olarak ise Türkiye, bu elim olayla dalga geçen Atina’ya NOTA vererek karara ilişkin tavrını belirtmiştir.

Yunanistan’ın C-130 faciası sonrası sergilediği küçümseyici tutum ve C-130 uçak filosunun görselini paylaşarak alaycı bir üslup kullanması, işte bu geniş politikanın bir parçasıdır: Bu politikanın bir ayağı olarak psikolojik baskıyı derinleştirme, Türkiye’nin askeri kapasitesini sorgulatma iması ve uluslararası kamuoyunu ince bir algı yönetimiyle etkileme çabası.

Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti derinleştikçe Yunanistan ile Güney Kıbrıs’ın koordineli hamleleri, Türkiye’yi bölgesel denklemde yalnızlaştırmayı amaçlayan bir stratejiye dönüştü. Yetki sahası iddialarının uluslararası hukukla bağdaşmadığını gayet iyi bilen Atina, buna rağmen ısrarla maksimalist bir harita çiziyor.

Bu maksimalizmin motivasyonlarından biri de Yunanistan’ın Türkiye’ye sürekli “problem yaratan aktör” yaftası yapıştırma çabasıdır. Yunanistan’ın C-130 olayı üzerinden yaptığı çirkin hareket, felaket anını zayıflık göstergesi olarak pazarlama, bölgedeki enerji mücadelesinde moral üstünlük arayışı ve algı savaşı olarak da yorumlanabilir.

Ancak bu Yunanistan’ın ilk “kabadayılığı” da değil. Sondaj girişimleri, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını yok sayan ve uluslararası hukuku kendi çıkarlarına göre yeniden kurgulama arzusunun ürünü. Bu arzuya hizmet eden her hamle, kimi zaman diplomatik bir açıklama, kimi zaman bir araştırma gemisi, kimi zaman da bir ulusal yas gününde yapılan alaycı bir paylaşım olarak karşımıza çıkıyor.

Uluslararası ilişkilerde her adımın bir niyeti vardır. Niyet yokmuş gibi görünse bile. Yunanistan’ın bu “alaycı tepki”sinin ardında sinsi bir yaklaşım yatıyor. Bu yaklaşım, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin prestijine yönelik psikolojik zedeleme, Türkiye’nin bölgesel kararlılığını sorgulatma girişimi, uluslararası kamuoyunda Türkiye’yi duygusal reaksiyon veren bir ülke gibi lanse etme çabası gibi ucuz detaylar ve küçük hesapların peşinde koşuyor.

Ancak hiçbiri tesadüf değildir. Atina’nın diplomasi geleneğinde duygusal çıkışların hemen arkasından bürokratik adımlar gelir. Nedir bunlar, yeni bir NOTAM, yeni bir deniz yetki alanı iddiası, yeni bir diplomatik girişim.

Bu alçak tutumun adı, açıkça söylemek gerekirse kötü niyetin kurumsallaşmış halidir ve ahde vefa ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Ancak unutulmamalıdır ki diplomasi, uzun bir hafızaya sahiptir. Bu tür alçak hamleler unutulmaz; kaydedilir, değerlendirilir ve zamanı geldiğinde uluslararası masada yerini bulur. Türkiye elbette acısına sahip çıkacaktır ancak bu acının istismar edilmesine karşı aklıyla ve stratejisiyle cevap vererek de gücünü gösterecektir.

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*