Millî Savunma Bakanlığı (MSB) ve Kuvvet Komutanlıkları denince, aklımıza genellikle üniformalı, disiplinli, vatanı için her an göreve hazır kahraman askerler gelir. Ancak bir detay var ki yıllardır gölgede kalıyor:
Aynı binalarda çalışan, aynı sistemin parçası olan ama görünmeyen kahramanlar – sivil memurlar ve personel.

Onlar tankın bakımını yapar, uçağın yazılımını kurar, cephane kaydını tutar, belge hazırlar, sistem çalıştırır, teknik servis verir, muhasebe yönetir. Yani savaş alanında değil belki ama savaşın sürdürülebilirliği için en kritik rolü oynarlar.

Ve ne yazık ki bu insanlar, yıllardır görmezden gelinen, unutulan, kaderine terk edilen bir sınıf hâline geldi.

Sorun Nedir?

Aynı kurumda, benzer görevde, hatta zaman zaman daha fazla teknik bilgi gerektiren pozisyonlarda çalışan sivil memurlar; askeri personele kıyasla çok daha düşük ücretler almakta.

Mühendis, teknisyen, tekniker, memur gibi kadrolarda çalışan personelin maaşı, piyasa ortalamasının altında ve alım gücü her geçen yıl daha da düşüyor.

Bir tekniker, savaş uçağının kritik bir sistemini onarıyor; ama özel sektörde aynı işi yapan meslektaşının yarısı kadar bile maaş alamıyor.

Sivil personelin görev tanımları net değil. Aynı görevde olan iki kişi farklı birimlerde bambaşka uygulamalara tabi tutulabiliyor.

Askeri disiplinle çalışmak zorundalar, tatbikata katılıyorlar, nöbet tutuyorlar, gizlilik yükümlülüğüne sahipler; ama özlük haklarında sıradan devlet memurundan farkları yok.

Cephanelik, mühimmat deposu, uçak hangarı, radar sistemleri, nükleer veya kimyasal malzeme kullanılan alanlarda görev yapan sivil personele fiilî hizmet zammı (yıpranma payı) verilmemesi büyük bir adaletsizliktir.

Sivil memurlar için tayin hakkı ya yok ya da ciddi şekilde kısıtlı.

Bir asker eşinin tayini çıktığında, sivil memur olan eş çoğu zaman ya işinden ayrılmak zorunda kalıyor ya da aile bütünlüğü bozuluyor. Aynı çatı altında bu kadar farklı muamele, moral-motivasyon üzerinde derin yaralar açıyor.

Sınavlar uzun süre açılmıyor. Açıldığında ise şeffaflık tartışmalı. Sivil personel için kariyer planı yok denecek kadar az.

Oysa yetkin, tecrübeli ve liyakatli binlerce personel yıllarca aynı unvanda kısılıp kalıyor.

Çözüm Yolları Nelerdir?

Teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren görevlerdeki personelin ücretleri günümüz koşullarına uygun hâle getirilmeli.

Ek ödeme, risk tazminatı ve teşvik sistemi yeniden yapılandırılmalı.

Askerî personele sağlanan bazı sosyal haklardan sivil personele de uygun biçimde pay verilmelidir.

MSB ve TSK’daki sivil personelin özel statüsü tanımlanmalı.

Ne “asker gibi” sorumluluk yüklenip “memur gibi” kenara atılsın, ne de tamamen soyutlansın.

Görev tanımları merkezi olarak belirlenip ülke genelinde standartlaştırılmalı.

Riskli, tehlikeli ve stratejik görevlerde bulunan personel için fiilî hizmet süresi zammı getirilmelidir.

Aynı ortamda görev yapan askeri personel bu haktan yararlanırken, sivil personelin dışlanması kabul edilemez.

Eş durumu tayini hakkı yeniden düzenlenmeli.

Lojman ve kreş gibi imkânlardan, görev mahallindeki öncelik esas alınarak, adil şekilde yararlanmaları sağlanmalıdır.

Hizmet bölgelerine göre ek sosyal destek paketleri oluşturulmalıdır.

Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları düzenli, şeffaf ve liyakat odaklı yapılmalıdır.

Teşkilat içinden yetişen personelin önü açılmalı, yıllarını kuruma vermiş bireylerin emeği ödüllendirilmelidir.

Güçlü Ordunun Arkasında Güçlü Sivil Yapı Şarttır

Günümüz dünyasında savunma artık sadece sahada değil; bilgisayarda, bakım hangarında, mühendislik sistemlerinde, veri analizinde, planlama masasında kazanılıyor. Bu alanların neredeyse tamamı sivil personelin omuzlarında yükseliyor.

Ve bir ülkenin ordusu kadar, o ordunun sivil kadrosuna verdiği değer de millî güvenliğin göstergesidir.

MSB ve Kuvvet Komutanlıklarındaki sivil personelin hakkını teslim etmek;

yalnızca adaletin gereği değil, devlet ciddiyetinin de bir gereğidir.

Unutulmamalıdır ki:

Asker cephede kazanır. Ama cephenin arkasında çarkları döndüren sivil personel olmazsa, hiçbir cephe uzun süre ayakta kalamaz.

Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.