Borçlunun can simidi mi, alacaklının tuzağı mı?

Ekonomik dengelerin bozulduğu, finansal kaynaklara ulaşmanın zorlaştığı dönemlerde bazı hukuki kurumlar daha fazla gündeme gelir. Konkordato da işte tam bu noktada karşımıza çıkar. Birçok kişi için teknik bir kavram olarak kalsa da, iş dünyasında ve ticari ilişkilerde doğrudan etkileri olan, sonuçları ciddi bir hukuki mekanizmadır.

Konkordato ilanı, aslında bir şirketin borçlarını ödeyemez hale gelmeden önce devlete “Ben batmadan önce bir çözüm bulmak istiyorum” demesidir. Ama bu çözüm sadece borçlunun menfaatine mi olur? Elbette hayır. Sistem, alacaklıların da belirli ölçüde korunmasını öngörür. Fakat bu korunma, pasif kalındığında değil; sürece bilinçli bir şekilde katılındığında mümkün olur.

Mühlet kararı: Alacaklının ilk engeli

Konkordato talebi mahkemeye sunulduğunda, ilk adım olarak geçici mühlet kararı verilir. Bu karar, borçlunun alacaklılara karşı korunmasını sağlar. Daha açık söylemek gerekirse, borçlunun mallarına yönelik icra takibi yapılamaz, daha önce başlatılmış takipler ise durur. Kimi zaman mallar üzerindeki hacizler kaldırılır.

Borçlu açısından bu durum elbette nefes alma anlamına gelir. Ancak alacaklı açısından tablo pek parlak değildir. Zira tahsilatın önü kapanır. Bir anda her şey durur. Hele ki borcunu tahsil etmek için uzun süredir bekleyen, icra yoluyla çözüm arayan bir alacaklı için bu karar tam anlamıyla bir hayal kırıklığıdır. “Hakkımı ararken daha da geri gittim” hissi doğar.

Alacak bildirimi: Gözden kaçan kritik adım

Peki bu durumda alacaklılar ne yapmalı? İşte bu sorunun en kritik cevabı: Süreci takip edip, zamanında alacaklarını bildirmek.

Mahkeme, geçici mühlet kararıyla birlikte konkordato komiseri atar ve resmi ilanlarla birlikte alacaklıların belli bir süre içinde alacaklarını bildirmesini ister. İşte bu nokta, çoğu alacaklının düştüğü tuzaktır. Zamanında başvuru yapmayan alacaklı, konkordato projesinden yararlanamaz. Yani borcunu almak bir yana, hakkını da kaybetmiş olur. Dahası, konkordato tasdik edildikten sonra bu kişilerin hukuki başvuru yolları oldukça daralır.

Üstelik bazı alacaklılar, “Ben zaten faturamı kestim, senedim elimde, mahkemeye gitmeme gerek yok” diye düşünerek bu bildirim sürecini önemsemeyebiliyor. Oysa konkordato hukuku, alıştığımız borç ilişkilerinden çok daha farklı kurallara sahip. Burada susmak, hakkı yitirmek demek olabilir.

Alacaklı toplantısı: Katılım, sadece hak değil sorumluluktur

Sürecin bir diğer önemli aşaması ise konkordato projesinin görüşüldüğü alacaklılar toplantısıdır. Bu toplantıda alacaklıların oy kullanması, konkordato teklifinin kabul edilip edilmeyeceği noktasında belirleyici olur. Kanuna göre belirli oranlarda kabul görmeyen bir konkordato projesi mahkeme tarafından onaylanmaz. Yani burada yalnızca borçlunun değil, alacaklıların da iradesi söz konusudur.

Ne var ki birçok alacaklı bu toplantılara katılmaz. Katılsa dahi teklifleri dikkatlice incelemez, oy kullanmaz veya temsilci göndermez. Bu da yine kendi aleyhine sonuçlar doğurur. Çünkü kabul edilen projeye sonradan itiraz etmek kolay değildir. Hukuk, sürece zamanında müdahil olmayı ödüllendirir.

Yargı içtihatları ne diyor?

Yargıtay kararları yıllardır aynı noktaya işaret ediyor: Konkordato süreci pasif bir izleyici olunarak değil, aktif bir taraf olarak yürütülmelidir. Alacaklılar, dosyayı takip etmeli, komisere bilgi sunmalı, belgelerini düzenli şekilde ibraz etmeli ve toplantılarda görüş bildirmelidir.

Örneğin, konkordato ilan eden borçlunun mal kaçırma girişimlerinde bulunduğunu tespit eden bir alacaklı, bunu komiser ya da mahkeme ile paylaşarak sürecin reddini bile sağlayabilir. Yani alacaklı sadece kendi çıkarını değil, tüm ticari sistemin sağlıklı işlemesini de koruma gücüne sahiptir. Ama bunu yapabilmesi için sürece katılması, bilgili olması ve yasal haklarını bilmesi gerekir.

Profesyonel destek şart

Bu tür süreçler, sıradan bir icra takibinden ya da basit bir alacak davasından çok daha karmaşıktır. Bu nedenle konkordato sürecine dahil olan alacaklıların, uzman bir avukat ya da mali danışmanla birlikte hareket etmeleri oldukça önemlidir. Zira her konkordato dosyası farklıdır. Borçlunun mali durumu, teklif ettiği ödeme planı, teminatların niteliği ve dosyada sunulan belgeler, alacaklının duruşunu doğrudan etkiler.

Sonuç: Göz ardı eden kaybeder

Konkordato bir fırsattır. Borçlu için iflastan önceki son çıkış; alacaklı için ise borcunu bir nebze de olsa tahsil edebileceği son yoldur. Ama bu yol dikkatli yürünmediğinde, özellikle alacaklılar açısından büyük bir kayba dönüşebilir.

Alacaklı, süreci “borçlu kurtulsun diye ben neden uğraşayım” diyerek izlemeyi seçerse, hem hakkını kaybeder hem de ticari dengeyi bozar. Oysa bilinçli bir katılım, süreci hem daha adil hale getirir hem de zararın en aza indirilmesini sağlar.

Unutmayın, konkordato dosyaları sadece borçluların kaderini değil, alacaklıların geleceğini de belirler. O yüzden göz ardı etmeyin; hakkınızı arayın, sürecin içinde olun, çünkü geç kalan sadece zaman değil, aynı zamanda alacağınız olabilir.