Dijital çağın gelişmesiyle birlikte sosyal medya, bireylerin düşüncelerini ifade ettiği, toplumsal olaylara tepki gösterdiği ve iletişim kurduğu bir alan haline gelmiştir. Ancak bu alan, sınırsız bir özgürlük ortamı değildir. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, diğer kişiler hakkında küçük düşürücü, onur kırıcı ya da saygınlığı zedeleyici nitelikte ifadeler içerdiğinde, bu durum Türk Ceza Kanunu kapsamında hakaret suçu olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle sosyal medya, bireylerin özgürce görüş bildirebildiği bir platform olduğu kadar, hukuki sorumluluk doğuran bir alan niteliğini de taşımaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da sövme yoluyla saldırıda bulunan kişinin hakaret suçunu işlemiş olacağını düzenlemektedir. Bu hüküm, ifade özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki dengeyi kurmayı amaçlamaktadır. Kanuna göre suçun oluşması için mağdurun belirli olması, fiilin kastla işlenmesi ve mağdurun onurunu zedeleyecek nitelikte olması gerekir. Sosyal medya paylaşımlarında bu unsurların varlığı halinde, suçun dijital ortamda işlendiği kabul edilir. Özellikle Twitter, Instagram, Facebook gibi herkese açık platformlarda yapılan hakaret içerikli paylaşımlar “alenen işlenen hakaret” sayılır ve bu durumda ceza artırılır. Aleniyet, paylaşımın kamuya açık biçimde yapılmasıyla gerçekleşir; hesabın takipçilere açık olması bu nitelik için yeterlidir.

Yargıtay, sosyal medyada yapılan paylaşımların hukuki niteliği konusunda çok sayıda karar vermiştir. Bu kararlarda genel olarak, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan ifadelerin hakaret suçu oluşturduğu, ancak eleştiri sınırları içinde kalan açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir. Eleştirinin suç sayılabilmesi için, kişiyi hedef alan, onu toplum önünde küçük düşürmeyi amaçlayan bir dil kullanılması gerekir. Kamu yararı gözetilerek yapılan eleştiriler veya bir olaya ilişkin düşünce açıklamaları ise hakaret suçunun unsurlarını oluşturmaz.

Sosyal medya ortamında sıkça rastlanan durum, hakaretin doğrudan ismin belirtilmediği paylaşımlar aracılığıyla dolaylı biçimde yapılmasıdır. Bu tür ifadelerde, eğer paylaşımın kimden bahsettiği açıkça anlaşılabiliyorsa, mağdurun belirli olduğu kabul edilir. Ayrıca hakaret içeren mesajın silinmesi, paylaşımın kısa süre yayında kalması veya gönderinin sadece belli bir grup tarafından görülmesi, fiilin suç niteliğini ortadan kaldırmaz. Önemli olan eylemin gerçekleştirilmiş olması ve mağdurun kişilik değerlerine saldırı teşkil etmesidir.

Hakaret suçunun soruşturulması kural olarak mağdurun şikayetine bağlıdır. Bu nedenle, mağdurun altı ay içinde şikayette bulunması gerekir. Aksi halde dava hakkı düşer. Ayrıca hakaret suçunun cezası, basit halinde üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Suçun alenen işlenmesi halinde bu ceza altıda bir oranında artırılır. Hakaretin kamu görevlisine görevinden dolayı yapılması, dinî değerlere saldırı biçiminde gerçekleştirilmesi veya mahkeme huzurunda işlenmesi gibi durumlarda ise nitelikli hal söz konusudur.

İfade özgürlüğü anayasal bir hak olmakla birlikte, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar verecek biçimde kullanılamaz. Bu ilke hem Anayasa’nın 26. maddesinde hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde açıkça yer almaktadır. Dolayısıyla sosyal medya ortamında yapılan paylaşımlarda da hukuk düzeni geçerliliğini korur. Dijital ortamın “gerçek hayattan bağımsız bir alan” olduğu yönündeki düşünce, modern hukukta kabul görmemektedir. Bu nedenle bireylerin çevrimiçi ortamlarda yaptıkları paylaşımlardan dolayı hukuki ve cezai sorumlulukları vardır.