KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
Her sabah ellerinde çantalarıyla okullarına yürüyen, ülkenin dört bir yanında çocukların hayatına dokunan sessiz kahramanlardır öğretmenler. Onlar sadece bilgi vermez, aynı zamanda değer aşılar, karakter inşa eder, umut verir.
Bir milletin istikbali, sınıfın içindeki o mütevazı kürsüden başlar. Bu yüzden öğretmenlik, yalnızca bir meslek değil; bir gelecek inşa etme sanatıdır. İşte tam da bu nedenle, öğretmenlerimizin hak ettikleri yaşam koşullarına ve mesleki saygıya kavuşmaları, yalnızca onların değil, hepimizin ortak meselesidir.
Bugün bu meseleyi konuşmak; taraf olmak değil, vicdan sahibi olmaktır.
Bir Gerçek: Fedakârlıkla Ayakta Duran Bir Meslek
Öğretmenlik, ülkemizde en çok saygı duyulan meslek gruplarından biri olmasına rağmen, pratikte birçok zorlukla iç içe geçmiş durumda. Maaşlar, yaşam pahalılığı karşısında erimekte; ek iş yapmak zorunda kalan öğretmen sayısı her geçen gün artmakta.
Birçok öğretmen, kariyer hayatının büyük bölümünü kirada geçiriyor. Kırsalda görev yapanlar; barınma, ulaşım ve sosyal yaşam olanaklarına erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Şehirdeki öğretmen ise kalabalık sınıflar, artan evrak yükü, güvencesiz çalışma koşulları gibi sorunlarla baş etmeye çalışıyor.
Ama yine de sınıflar doluyor, dersler başlıyor. Çünkü bu mesleği sürdürenler, her şeyden önce idealist.
Eleştirmek Yerine El Ele Vermek: Peki Ne Yapılabilir?
Siyasi tartışmalara sıkışmadan, çözüm odaklı ve herkesin ortak paydada buluşabileceği önerilerle ilerlemek mümkün. İşte öneri niteliğindeki bazı başlıklar:
Öğretmen maaşları, kamudaki benzer eğitim düzeyindeki mesleklerle karşılaştırıldığında adaletsiz bir noktada. Bu durumu düzeltmek için kademeli bir iyileştirme planı oluşturulabilir. Özellikle büyükşehirlerde görev yapan öğretmenler için “bölgesel yaşam farkı” gibi destek ödemeleri uygulanabilir.
Sözleşmeli ya da ücretli öğretmenlik gibi geçici istihdam biçimleri, öğretmenlerin mesleki motivasyonunu zayıflatıyor. Tüm öğretmenlerin uzun vadeli güvenceli bir statüde çalışması, eğitimde kaliteyi de doğrudan artıracaktır.
Özellikle kırsalda görev yapan öğretmenler için uygun maliyetli lojmanlar, öğretmenevlerinin modernize edilmesi ve sosyal tesislerin artırılması, hem motivasyonu artırır hem de yerinde kalıcılığı teşvik eder.
Uzman ve başöğretmenlik süreçlerinin sadece sınava değil, kıdeme, performansa ve hizmet içi eğitime dayalı çok boyutlu bir yapıya kavuşması, öğretmenlerin gelişim motivasyonunu artıracaktır. Kariyer yolunun belirsiz değil, anlaşılır ve adil olması gerekir.
Öğretmenlerin alanlarında güncel kalabilmeleri için yüksek lisans, seminer, atölye, yurtdışı deneyim gibi eğitim olanaklarına erişimi artırılmalıdır. Bu konuda üniversitelerle iş birliği yapılabilir.
Ne yazık ki son yıllarda öğretmene yönelik şiddet vakaları arttı. Öğretmenlik mesleğini itibarlı, dokunulmaz ve korunan bir statüye kavuşturmak; sadece yasal düzenlemelerle değil, toplumun tüm kesimlerinin bu yönde bilinçlendirilmesiyle mümkün.
Eğitim Bir Seferberliktir, Öğretmen En Önde Gitmelidir
Eğitimde başarıyı yalnızca müfredat değişiklikleriyle, bina inşaatlarıyla ya da sınav sistemleriyle sağlayamayız. Öğretmeni merkeze almayan hiçbir reform gerçek anlamda başarıya ulaşamaz.
Bu noktada iş birliği; yalnızca devletin değil, velilerin, sivil toplumun, yerel yönetimlerin ve özel sektörün de sorumluluğudur. Hep birlikte “öğretmene nasıl destek oluruz?” sorusuna cevap aradığımızda, zaten çözümler kendiliğinden gelecektir.
Öğretmen Yalnız Bırakılmaz
Bir öğretmeni yalnız bırakmak, bir nesli yalnız bırakmaktır. Onlara sadece “başımızın tacısınız” demek yetmez; bu sözü, somut desteklerle, sürdürülebilir politikalarla ve toplumsal sahiplenmeyle taçlandırmamız gerekir.
Bugün atacağımız her iyi adım, yarının bilim insanında, sanatçısında, vicdanlı yöneticisinde ve bilinçli vatandaşında yankı bulacaktır. Çünkü her şeyin başı eğitimdir. Ve her eğitim, bir öğretmenle başlar.