1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından 1983’te bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), aradan geçen 40 yılı aşkın sürede sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen tanındı. Bu durum, uluslararası hukukta KKTC’yi “tanınmamış devlet” statüsünde bırakırken, son yıllarda özellikle Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) bağlamında yeni bir diplomatik hareketlenme göze çarpıyor.

Peki, Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin KKTC’ye bakışı nasıl şekilleniyor? Türkiye bu ülkeleri KKTC'yi tanımaya teşvik ediyor mu? Ve bu süreçte "Türkiye paradigması" nasıl bir rol üstleniyor?

YENİ JEOPOLİTİK DİNAMİKLER: TDT VE KKTC

2021 yılında “Türk Konseyi”nin adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirmesiyle birlikte, Türk dünyasında çok taraflı iş birliği yeniden ivme kazandı. Teşkilatın üyeleri olan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan, Türkiye’nin dış politikasında kardeş devletler olarak özel bir yere sahip.

2022 yılında KKTC’nin TDT’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesi, bu alandaki en somut gelişmeydi. Ankara’nın yoğun diplomatik girişimleriyle gerçekleşen bu adım, KKTC’nin uluslararası görünürlüğü açısından tarihi bir kırılma noktası oldu.

Ancak tam üyelik ve tanınma süreci hâlâ büyük ölçüde diplomatik engellerle karşı karşıya. Zira bu ülkelerin çoğu, dış politika çizgilerinde Rusya, Çin ve Batı dengelerini gözetmek durumunda. KKTC’yi tanımak ise, bu dengeyi bozabilecek ciddi bir adım anlamına geliyor.

TÜRKİYE PARADİGMASI: “KARDEŞLİK”TEN “KÜRESEL STRATEJİYE”

Türkiye, KKTC ile olan ilişkilerini sadece “kardeşlik bağı” çerçevesinde değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki enerji dengeleri, deniz yetki alanları ve savunma politikaları açısından stratejik bir mesele olarak ele alıyor. Bu bağlamda Ankara, Türk dünyasını bu stratejik perspektife entegre etmeye çalışıyor.

Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına göre, Türkiye son yıllarda özellikle Azerbaycan ve Özbekistan ile yürütülen ikili görüşmelerde KKTC’nin statüsünün iyileştirilmesi konusunu gündeme getiriyor. Hedef, doğrudan tanıma olmasa da, temsilcilik ofislerinin açılması, eğitim ve kültür alanında resmî iş birliklerinin artırılması ve ortak diplomatik platformlarda KKTC'nin varlık göstermesi.

Bu yaklaşım, Türkiye'nin klasik "hamilik" politikasından çıkıp, daha çok bir "stratejik birliktelik vizyonu" oluşturma yönündeki dönüşümünü yansıtıyor. KKTC'nin tanınması, sadece Kıbrıs meselesinin değil, Türk dünyasının küresel sistemdeki yerinin yeniden tariflenmesi olarak okunuyor.

ORTA ASYA’DAN SESLER: “ZAMANLA, AMA DİKKATLE”

Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkeler, resmi olarak KKTC'yi tanımaktan çekinse de, son yıllarda üniversiteler arası iş birlikleri, kültürel etkinlikler ve gençlik değişim programları üzerinden bir yakınlaşma izleniyor. Özbekistan’da bazı akademik çevreler KKTC’nin “haklı bir devlet” olduğunu vurgularken, Türkmenistan ise tarafsızlık politikası gereği bu tür konularda genelde sessiz kalıyor.

Azerbaycan ise özel bir örnek. 2020’de Dağlık Karabağ zaferiyle Türkiye ile ilişkilerini askeri ve diplomatik alanda ileriye taşıyan Bakü yönetimi, KKTC konusunda Ankara’ya en yakın duruşu sergileyen ülke konumunda. Ancak Azerbaycan da henüz resmi tanıma yoluna gitmiş değil. Çünkü Ermenistan ile süren normalleşme süreci ve Batı ile olan ekonomik ilişkiler, böyle bir adımı zamana yaymayı gerekli kılıyor.

ENGELLER VE ULUSLARARASI BASKI

Her ne kadar Türkiye, KKTC'nin tanınması konusunda kardeş ülkeler nezdinde diplomatik çaba gösterse de, bu süreç kolay ilerlemiyor. ABD, AB ve Birleşmiş Milletler, KKTC'nin tanınmasına açıkça karşı çıkıyor ve bu yönde adım atan ülkelerin uluslararası izolasyona uğrayabileceği uyarısını yapıyor.

Bu baskı, Orta Asya ülkelerinin dış politika tercihlerini de doğrudan etkiliyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında bölge ülkeleriyle kurduğu ekonomik ilişkiler de KKTC'nin tanınması konusunda Çin’in dolaylı bir fren etkisi yaratmasına neden oluyor.

SONUÇ: TANIMA DEĞİL, TANITMA STRATEJİSİ

Kısa vadede KKTC'nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından resmen tanınması ihtimali zayıf görünüyor. Ancak Türkiye’nin izlediği “önce tanıt, sonra tanıt” stratejisi, bu ülkelerle KKTC arasında derinleşen kültürel, sosyal ve diplomatik ilişkiler yoluyla uzun vadeli bir tanınma zemini oluşturmayı hedefliyor.

Bu süreçte Türkiye’nin rolü, yalnızca KKTC’nin dış politikasına destek vermek değil, aynı zamanda Türk dünyasını tek sesli ve koordineli bir diplomatik güç haline getirme idealinin bir parçası olarak öne çıkıyor. Gelecekte Kıbrıs Türklerinin sesi, yalnızca Ankara’dan değil, Semerkand’dan, Astana’dan, Bakü’den de yükselebilir.