Her seçim, bir toplumun nabzını tutan siyasal bir MR gibidir. Hangi değerler öne çıkmış, hangi beklentiler büyümüş, hangi kırgınlıklar derinleşmiş; hepsi o sandıkta gizlidir. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) son dönemde, yalnızca oy pusulalarının değil, toplumsal duyarlılıkların, gelecek kaygılarının ve umutların da yarıştığı seçim süreçlerini yaşadı.
Artık kazanan partileri konuşmanın ötesine geçmek gerek. Asıl mesele şu: Bu seçimlerden nasıl bir ders çıkarıyoruz?
Genç Seçmen: Eski Ezberleri Bozan Yeni Dalga
KKTC seçimlerinin belki de en çarpıcı yönü, genç seçmenin tercihleriydi. Türkiye’de de ilk kez oy kullanan gençler, siyasetin ezberini bozmaya aday.
Türkiye’de de ilk kez oy kullanan gençler, siyasetteki eski ezberleri yıkmaya aday. Bu yeni kuşak, artık laf değil, çözüm bekliyor. Gençler, adalet, fırsat eşitliği ve liyakat talep ediyor. Onlara eski tarz siyasetle, yukarıdan bakarak hitap etmek artık yeterli değil. Gençlerle yan yana yürüyebilecek, onların sesini duyan ve onlara güven veren bir siyaset anlayışı benimsenmeli. Eğer siyasetin dili değişmezse, gençlerin siyasi hayatın dışına itilmesi kaçınılmaz olur.
Eski dille, eski reflekslerle bu gençliği kazanmak mümkün değil. Onlara yukarıdan konuşan değil, yan yana yürüyen bir siyaset dili şart.
Birleşen Güçler ve Türk Milliyetçilerinin Rolü
Türkiye’deki seçim sürecinde tek başına hükümet kurmak neredeyse imkansız. Bu noktada, bölücü ve kutuplaştırıcı dilin dışlanacağı, sağduyu ve ortak akıl üzerinden kurulacak bir koalisyon, seçimlerin kazananı olacaktır. Hem AK Parti hem de CHP, Türk milliyetçileriyle doğru bir diyalog kurabilirse, bu grupların birleşmesiyle güçlü bir hükümet ortaya çıkabilir. Yüzde 30’luk bir birlik sağlandığında, bu gücün siyasi anlamı büyük olacaktır. Türk milliyetçileri, artık yalnızca “gerçek dost” arayan değil, siyasette etkili olmayı hedefleyen bir güç olarak sahada yer alacaklardır.
Özellikle, CHP’nin bazı yetkililerinin Türk milliyetçilerine yönelik hakaret içeren söylemlerinden vazgeçmesi ve AK Parti’nin de bu kesimi “çantada keklik” olarak görmemesi gerektiğini unutmamalıdır. Eğer milliyetçilerle ortak bir zemin bulunamazsa, sandıktan çıkan sonuçlar her iki parti için de ciddi bir hayal kırıklığı yaratabilir. O yüzden bu gruplarla kurulan sağlam bir ittifak, sadece seçimlerin değil, Türkiye’nin geleceği için de belirleyici olacaktır.
Nitekim, Kıbrıs ile ilgili Sayın Devlet BAHÇELİ'nin sözlerini sözlerini de laf olsun diye konuşulmuş, kulak ardı edilecek laflar gibi görmekte siyaseti okuyamamaktır.
Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanımızın sözleriyle zıt gibi görünse de aslında perde arkasında bir yeri dizayn etme açısından son derece uyumlu ve karşılıklı çalışılmış bir açıklamadır.
Önümüzdeki yıllarda sözlerimiz daha da iyi anlaşılacaktır. Kişileri konuşmayı bırakıp büyük resme bakmak lazımdır.
Ders Almak: Aynı Hatayı Tekrar Etmemektir
Toplum, değişim istiyor. Adalet, liyakat, şeffaflık ve katılımcılık talep ediyor. Bu talepler karşılanmazsa, sandığın vereceği mesaj her seferinde daha sert olacaktır.
Sandık sadece oy saymaz, aynı zamanda halkın vicdanını da yansıtır.
Vicdan, susturulmaz.
Yola Devam Edin, Ama Birlikte
Türkiye’deki iktidar değişiklikleri, KKTC’deki gelişmelerle paralel bir şekilde birbirini etkileyebilir. Birlikten güç doğar. Bölücü söylemlerden uzaklaşarak, sağduyulu ve kapsayıcı bir siyaset anlayışına geçmek, hem Türkiye’deki hem de KKTC’deki siyasi ortamın daha sağlıklı bir şekilde evrilmesini sağlayacaktır. Artık söz, yalnızca sandıkta değil; her bireyin, her kesimin sesinin duyulabileceği bir siyasette olmalıdır.
Türkiye’deki tüm siyasi aktörler, değişen toplumsal dengeleri görmek zorunda. KKTC seçimlerinden ders çıkarmazsa; gelecek seçimlerden de umut beklememelidir.
Ve unutmayın: Umudu olan kaybetmez.