Ege’nin suları yine ısınıyor. Ancak bu kez mesele sadece Yunanistan’ın adalara taşıdığı silahlar değil; ABD’nin Doğu Akdeniz’de çizdiği yeni stratejik haritanın tam merkezinde Türkiye var.

Özel Haber Analizi | Haziran 2025

Yunanistan'ın Lozan (1923) ve Paris (1947) Antlaşmaları ile silahsız statüye tabi olan adalara yıllardır askeri yığınak yaptığı artık sır değil. Ancak son yıllarda bu durum olağanüstü bir ivme kazandı. Adalar, adeta birer ileri karakol haline getiriliyor. Ve bu faaliyetler sadece Atina’nın kendi başına verdiği kararlarla açıklanamaz. Zira arka planda, Amerikan bayrağının gölgesi net biçimde hissediliyor.

Washington Rüzgârı: Dedeağaç’tan Girit’e ABD Etkisi

ABD’nin Yunanistan’daki askeri varlığının artması, özellikle Dedeağaç Limanı’nın bir “lojistik üs”e dönüştürülmesiyle görünür hale geldi. Girit Adası’ndaki Souda Üssü genişletildi, Larisa ve Stefanovikio gibi bölgelerde yeni tesisler kuruldu. Bunlar sıradan savunma yatırımları değil; Rusya’ya karşı NATO hattını güçlendirme iddiası altında, Türkiye’nin manevra alanını daraltmaya dönük adımlar.

Ankara için bu durum sadece bir güvenlik meselesi değil; egemenlik alanlarına yönelik ciddi bir tehdit. Çünkü bu üsler sadece Doğu Avrupa’ya değil, aynı zamanda Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarına da doğrudan uzanıyor.

Ege Adaları: Silahsız Olması Gereken Kaleler

Lozan ve Paris Antlaşmaları’na göre başta Midilli, Sakız, Sisam ve İstanköy olmak üzere birçok ada silahsızlandırılmış olmalıydı. Ancak adaların üzerindeki askeri üsler, zırhlı araçlar, hava savunma sistemleri ve ABD yapımı helikopterler başka bir şey söylüyor.

Türkiye, bu ihlalleri defalarca uluslararası platformlara taşıdı. Fakat Batı, bu adımların çoğunu ya görmezden geliyor ya da "Yunanistan’ın meşru savunma hakkı" söylemiyle yumuşatıyor. Bu da Türkiye’yi “sözle değil, sahada cevap verme” çizgisine yaklaştırıyor.

Türkiye'nin Hamleleri: Sessiz Diplomasi ve Kararlı Sahada Duruş

Ankara, bu silahlandırma sürecine karşı iki ana cephede karşılık veriyor:

1. Diplomatik Zemin: Türkiye, BM'ye gönderdiği mektuplarla Ege’deki ihlalleri uluslararası hukuka dayandırarak gündeme getiriyor. Antlaşmaların açık hükümleri üzerinden Yunanistan'ın adalardaki askeri varlığının meşruiyetsizliğini defalarca belgelendirdi. Ayrıca Ege’de “egemenlik tartışmalarını başlatabilecek” kadar güçlü ifadelerle Yunanistan’ı uyardı.

2. Askerî ve Stratejik Duruş: Son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Ege ve Akdeniz’deki tatbikat temposu belirgin biçimde arttı. “Mavi Vatan” konseptiyle denizlerdeki güvenlik doktrini genişletildi. Ayrıca Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Mutabakatı, Türkiye'nin Akdeniz'de yalnız olmadığını gösteren önemli bir hamle oldu.

Kritik Soru: Türkiye ABD ile Açık Bir Krize Gider mi?

Türkiye’nin ABD ile ilişkileri zaten S-400 krizinden bu yana gerilimli. Ancak Akdeniz ve Ege’de yaşanan son gelişmeler, ilişkileri daha kırılgan bir noktaya getiriyor. Çünkü mesele artık bir savunma sistemi tercihi değil; doğrudan Türkiye’nin sınırlarının, egemenliğinin ve bölgesel vizyonunun tehdit altında olması.

Ankara, Batı’ya diplomatik mesajlar gönderse de, artık açık bir “sahada var olma” stratejisi izliyor. Bu da Ege’deki krizin sadece Yunanistan ile sınırlı kalmayacağını gösteriyor. ABD’nin Türkiye’yi çevreleme çabası, tersine bir etki yaratabilir: Türkiye’nin Avrasya eksenine daha fazla yaklaşması.

Son Söz: Ege’de Sessizlik Fırtına Öncesi Olabilir

Ege Denizi’nin ortasında, iki ülkenin savaş uçakları zaman zaman birbirine yaklaşırken, diplomasi odalarında barış cümleleri kurulmaya devam ediliyor. Ancak unutmamalıyız ki; krizler her zaman sessizlikle başlar, sonra bir kıvılcımla büyür.

Türkiye, yalnızca askeri anlamda değil; tarihsel haklılığıyla da Ege’de güçlü bir konumda. Ancak bu mücadele, sadece karşı tarafın silahlarına değil; aynı zamanda içerideki birlik ve dış politikadaki stratejik netliğe karşı da veriliyor.

Ege’de pusula şaşarsa, Akdeniz’de yol bulmak zorlaşır. Bu yüzden Türkiye’nin kararlı ve çok yönlü politikası, yalnızca bugünü değil, bölgesel geleceği de şekillendirecek.

“Denizler ülkelerin kaderini yazar. Ege ve Akdeniz’de yazılacak kader ise, sadece haritalarda değil; kararlılıkta ve vizyonda gizlidir.”

Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı verileri, BM raporları, Uluslararası ajans analizleri