KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
Bir ülkenin bağımsızlığı, sadece sınırlarını korumakla değil; o sınırları koruyacak teknolojiyi, altyapıyı ve iradeyi kendi imkanlarıyla üretebilmesiyle ölçülür. Türkiye, işte tam da bu noktada son 20 yılda sessiz ama çok güçlü bir devrim gerçekleştirdi. Savunma sanayii ve Ar-Ge teknolojileri, artık Türkiye’nin yalnızca güvenliğini değil, bölgesel etkisini ve küresel duruşunu da şekillendiriyor.
Günümüzde Türk savunma sanayiinin geldiği nokta, sadece askeri gücün bir yansıması değil; aynı zamanda mühendislik kapasitesinin, beşeri sermayenin ve stratejik aklın başarılı bir ürünüdür. Üstelik bu gelişim, sadece silahlanma değil; barışın korunmasına, caydırıcılığın sağlanmasına ve bağımsız karar alma yeteneğine hizmet eden bir altyapının inşasıdır.
Dışa Bağımlılıktan Yerli ve Milli Güce
1990’ların sonlarına kadar savunma teknolojilerinde neredeyse tamamen dışa bağımlı bir konumda olan Türkiye, bugün artık kendi insansız hava araçlarını (İHA/SİHA), savaş gemilerini, zırhlı araçlarını, elektronik harp sistemlerini, mühimmatlarını ve hatta uzay teknolojilerini geliştirip üretebilen bir ülke haline geldi.
Dışa bağımlılığın azaltılması, yalnızca ekonomik bir kazanç değil; aynı zamanda politik bağımsızlık ve stratejik esneklik anlamına geliyor. Kendi savunma ürünlerini tasarlayan ve üreten bir ülke, uluslararası krizlerde kendi duruşunu daha sağlam temellerle sürdürebiliyor.
Gökyüzündeki Devrim: İHA ve SİHA’lar
Türkiye’nin adını dünyaya duyurduğu en çarpıcı alanların başında İHA ve SİHA teknolojileri geliyor. Bayraktar TB2, Akıncı ve Anka gibi platformlar, sadece askeri operasyonlarda değil; arama-kurtarma, sınır güvenliği, afet müdahalesi gibi pek çok alanda da etkin şekilde kullanılıyor.
Bu başarı, Türkiye'nin yüksek mühendislik kapasitesiyle birlikte, Ar-Ge’ye yapılan sabırlı ve uzun vadeli yatırımların bir sonucu. Aynı zamanda bu alandaki ihracat, ülke ekonomisine katkı sağladığı gibi, Türk mühendisliğinin küresel ölçekte prestijini de yükseltiyor.
Denizlerde ve Karada Yerli Güç
MİLGEM projesiyle milli savaş gemilerini üreten Türkiye, deniz kuvvetlerinde de kendi tasarımlarını hayata geçirmiş durumda. TCG Anadolu gibi çok maksatlı amfibi hücum gemileri, Türkiye’nin deniz ötesi harekât yeteneğini artırıyor.
Kara sistemlerinde ise ALTAY ana muharebe tankı, Fırtına obüsü, Kirpi zırhlı personel taşıyıcısı gibi pek çok yerli üretim araç, sahada başarısını kanıtladı. Elektronik harp ve radar teknolojilerinde ASELSAN, HAVELSAN gibi kurumlar, sivil alana da taşınan yenilikler geliştiriyor.
Uzaya Açılan Kapı: Uydu ve Havacılık Projeleri
Türkiye, TÜRKSAT uydularının yanı sıra askeri gözlem uydusu İMECE ve radar görüntüleme uyduları gibi projelerle uzayda da kendi teknolojisine güveniyor. GÖKTÜRK serisi, sadece savunma değil, afet yönetimi ve tarım gibi pek çok sivil alanda da stratejik bilgi sunuyor.
Milli Muharip Uçak KAAN ise Türkiye'nin havacılıkta ulaştığı ileri seviyeyi simgeliyor. Beşinci nesil savaş uçağı olarak tasarlanan KAAN, hava-hava ve hava-yer görevleriyle Türkiye’nin hava gücüne büyük bir katkı sağlayacak.
Savunma Sanayiinde Ar-Ge ve İnsan Kaynağı
Tüm bu başarılar, bir vizyonun ve disiplinli Ar-Ge yatırımlarının sonucudur. Türkiye, sadece ürün değil, teknoloji üreten bir ülke olmak için üniversiteler, teknoparklar, özel sektör ve kamu arasında iş birliği ekosistemini her geçen yıl güçlendiriyor.
TEKNOFEST gibi etkinlikler, genç mühendislerin savunma teknolojilerine ilgisini artırıyor. Savunma Sanayii Başkanlığı’nın yönlendirmeleriyle oluşturulan stratejik planlar, bu süreci uzun vadeli ve sürdürülebilir hale getiriyor.
Barış İçin Güç: Türkiye'nin Stratejik Vizyonu
Türkiye’nin askeri Ar-Ge yatırımları, hiçbir zaman saldırgan ya da yayılmacı bir politika amacı taşımamıştır. Tam aksine; bölgesel barışa katkı sunan, terörle mücadelede etkin, insani yardım operasyonlarında aktif, dengeli ve çok boyutlu bir dış politika anlayışıyla şekillenmiştir.
Bu anlayış, “güçlü ama adil, etkin ama barışçıl” bir duruşun temsilcisidir.
Çözüm ve Gelecek Vizyonu: Ne Yapmalı?
Nitelikli insan kaynağı yatırımları artırılmalı, savunma Ar-Ge’si lisans ve lisansüstü seviyede teşvik edilmelidir.
Sivil-asker teknoloji geçişi hızlandırılmalı; savunmada geliştirilen çözümler sağlık, enerji, ulaşım gibi alanlara da aktarılmalıdır.
İhracat stratejileri çok taraflı yürütülmeli, dost ve müttefik ülkelerle teknoloji paylaşımı etik ve diplomatik ilkelere uygun biçimde geliştirilmeli.
Yerli yazılım ve siber güvenlik alanında yatırımlar önceliklendirilmelidir. Geleceğin savaşları, artık sadece sahada değil, dijital dünyada da veriliyor.
Uluslararası iş birlikleri göz ardı edilmeden, Türkiye'nin özgün ve bağımsız çözümleri desteklenmelidir.
Güçlü Türkiye, Güvenli Gelecek
Türkiye bugün, savunma sanayii ve Ar-Ge alanındaki hamleleriyle sadece askeri olarak değil, teknolojik ve stratejik olarak da güçlü bir aktör haline gelmiştir. Bu başarı; mühendislerin, bilim insanlarının, karar vericilerin ve gençlerin ortak emeğidir.
Artık mesele sadece “silah yapmak” değil; vizyon üretmek, barışa katkı sunmak ve gelecek kuşaklara kendi gücüne güvenen bir Türkiye bırakmaktır.
Yerli ve milli teknolojilerle donanmış bir Türkiye; sadece kendini değil, bölgesini ve dünyayı da daha istikrarlı, daha barışçıl bir geleceğe taşıyacaktır.
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri