Tel Aviv semalarında “Demir Kubbe” önleyicilerinin ürkütücü parıltıları, Tahran tan sökümünde yükselen duman sütunları ve sahte görüntülerle dolup taşan sosyal-medya akışları…

Geçtiğimiz hafta 72 saatlik döngüde yaşananlar, bizi Ortadoğu’da yaşanan 1967, 1973 ya da 1980’deki konvansiyonel savaşlara değil, tarihin ilk sınır ötesi, tam teşekküllü, yüksek teknoloji destekli hibrit (melez) savaşına taşıyor. Direk kara sınırı dahi paylaşmayan iki devlet hukuken ilan edilmemiş bir ölüm kalım mücadelesine girişmiş durumda. Nükleer İran’ı varoluşu için en büyük tehdit gören İsrail açısından bu “önleyici saldırı” aynı zamanda İran’daki rejimin çökertilememesi halinde “kendini gerçekleştiren bir kehanet”e de dönüşebilir.

Postmodern Savaşlarda Yeni “normal”: Gerasimov ve Melez Savaş Doktrini

Mossad ajanlarının İran’a gizlice soktuğu mini SİHA’lar İran hava savunma radarlarını kör ederken, yapay zekâ gerçek zamanlı hedef güncellemesi yapıyordu. Tahran ise sürü halinde kullanabildiği ucuz Şahid kamikaze İHA’ları ve balistik füzelerle İsrail’in çok katmanlı savunmasını defalarca delmeyi başardı.

Rus Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’un on yıl önce öngördüğü şey tam da buydu: Post-modern çatışmalar, şiddeti askerî olmayan unsurlarla halka halka iç içe geçirip, kurşunlar havada uçuşmadan önce rakibi şaşırtmak, yıpratmak ve cebren yönlendirmek maksadıyla çok boyutlu, çok cepheli nitelik taşıyor.

Akademisyenler hâlâ resmen bir Gerasimov’un “Melez Savaş Doktrini”nin var olup olmadığını tartışadursun fiiliyatta artık pek azımız bu doktrinin tanımladığı gerçekliğe itiraz edebiliyor: Siyasi, ekonomik ya da siber operasyonlar ile söylem/algı savaşlarının ve diğer psikolojik harp taktiklerinin iç içe geçtiği günümüz savaşlarında artık kinetik çaba (bombardıman, askerî harekât) topyekûn savaşın ancak bir çeyreğini oluşturuyor. Çok kutuplu düzenin güç dengelerinde bu hibrit ya da melez olarak tanımlanan şablon hızla “yeni normal”e dönüşüyor.

İsrail-İran çatışmasından çıkartılacak dersler: Nicel vs. nitel unsurlar

13 Haziran'da başlayan İsrail’in yıldırım harekâtı “Yükselen Aslan”, kasvetli bir ders notu gibi. Mossad ajanları aylar önce yüzlerce quadkopteri İran’a sokarak, füze bataryalarının ve komuta sığınaklarının yakınında saklayabilmiş. Savaş başladığında harekete geçirilen bu minik insansız hava araçları, İran radarlarını kör ederek, iletişim ağını çökertebildi. Böylece 200’den fazla İsrail jetinin İran topraklarının derinliklerine saldırması için uçuş koridorları büyük oranda temizlenmiş oldu. Öte yandan yapay zekâ, hedef listelerini anında güncellemek için gerçek zamanlı veri akışını sağlayabiliyor. Hücre kulesi pingleri, yüz tanıma yazılımları ile İran genel kurmayının kilit isimlerine karşı gerçekleştirilen nokta atışı suikastlar ve uydu destekli hedef tespiti sayesinde İsrail neredeyse tüm kritik İran savunma hedeflerini ilk andan elimine etmeyi başardı. Tahran ise İsrail’in niteliksel üstünlüğüne nicel olarak 350 balistik füze ve kendi kendine hedef saptayabilecek Şahid dronlarıyla karşılık vermeye çalıştı. Artık “kör” atılan bir füze hedefe yaklaştığı anda tarayıcılarını açarak kendi belirlediği bir hedefi son anda tahrip edebiliyor ve her iki taraf da bu tip bir teknolojiyi savaş meydanına taşımış durumda.

Öte yandan taraflar kendilerini uçaklar, bombalar ya da füzelerle sınırlamadı. İranlı bilgisayar korsanları İsrail su tesislerinin bilgisayar şebekesini çökertti. İsrailli diplomatlar İran’a karşı fazladan yaptırımlar konusunda Avrupa başkentlerinde lobi faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Her iki hükümet de Tik-Tok ve Telegram’da dezenformasyon kampanyaları yürüttü. Tüm bunlar Gerasimov’un modern savaş meydanlarının mikro işlemcilerden, sosyal medya ağlarına çok geniş cephelere uzandığı yönündeki temel gözlemini teyit eder nitelikte.

Türkiye’nin barut fıçısına dönüşen sınırları

Ankara, bu teknolojik ve jeopolitik fırtınaya rahatsız edici derecede yakın. Her şey sınırlarımızın bir karış ötesinde yaşanıyor. İsrail’e atılan İran roketleri Türk hava sahasının üzerinden uçuyor. Doğu Akdeniz'deki İsrail komuta ve kontrol merkezleri Türk radarının menzilinde bulunuyor. Hürmüz Boğazı yeniden risk altına girerken, Türkiye'nin petrol ithalat maliyetleri her an iki haneli rakamlara çıkarabilir.

Türkiye anında tedbirler almaya başladı: Suriye sınırında başıboş insansız hava araçlarına karşı koruma sağlamak için F-16’ları teyakkuz durumuna geçirildi. Yerli füze programlarını “caydırıcı stok” seviyelerine ulaşması için yatırımlara hız verildi. Aselsan’ın yeni KORKUT 100/25 SB silah sistemi gökyüzünden mikro-İHA'ları vurmak için hayata geçirildi. Washington aslında Ankara’ya İsrail’in ilk salvosu hakkında “erken uyarı” bile vermiş olabilir. Öyleyse bu durum, bir yandan NATO kanallarının hala önemli olduğunu gösterirken, aynı zamanda -en azından şimdilik- Amerika’nın Türkiye’ye “kötü bir sürpriz” yapılmasına razı olmadığının da bir işareti niteliğinde.

Türkiye’nin hamleleri gayet ihtiyatlı olsa da bu taktiksel bir yamalı bohçaya dönüşmemeli. İsrail-İran çatışması, bölgesel bir toz dumanın ne kadar çabuk çok alanlı bir çekişmeye dönüşebileceğini gösteriyor. Rusya ve İran gibi iki revizyonist güç arasında sıkışmış, sınırlarında asimetrik savaş unsurlarıyla mücadele eden ve Boğazları denetleyen Türkiye için, melez tehditler zaten günlük bir gerçeklik. Ankara’nın şu an için eksikliğini duyduğu şey ise, küresel destekli bölgesel meydan okumalara denk kapsamlı bir doktrin ve kurumsal mimari. “Etkiye tepki” anlayışından bir an evvel kurtulmamız ve kapsamlı bir “melez strateji” inşa etmemiz gerekiyor.

Hareketsiz durmanın ağır bedeli

Gerasimov, melez savaş koşullarında “bilgi alanı”na hâkim olan tarafın diğer tüm alanların hamle üstünlüğünü ele geçireceği ve savaşın gidişatına yön vereceği konularında uyarılarda bulunmuştu. Günümüz Orta Doğu'sunda, bu alan zaten yapay zekâ tarafından üretilen derin sahteciliklerle, bot ordularıyla, kamuoyunu hedef alan “hack-and-leak” operasyonlarıyla kontrol edilmekte. Dolayısıyla şayet Ankara geleneksel çerçeveli bir savunma duruşuyla statükocu bir tavır sergilerse, kendini dünün savaşını yarının düşmanlarına karşı savaşırken bulabilir.

Siyasi anlamda karmaşık, inkârcı ve muğlak ancak ölümcül derecede gerçekçi olan melez çatışma açısından İsrail ve İran acımasız bir kostümlü prova sundular. Sınırlarında tarih şekillenirken aynı mahallede sıkışmış olan Türkiye, seyirci kalmayı göze alamaz. Baytların mermilerden daha hızlı hareket ettiği ve anlatı yüksek tepelerini kazanmanın araziyi elde tutmaktan daha önemli olabileceği bir savaş alanında faaliyet göstermek için Türkiye, sensörlerini, elektronik kalkanlarını ve her şeyden önce stratejik zihniyetini inşa etmelidir.

Çok kutuplu çağda, güvenlik, insansız hava araçlarını, verileri ve diplomasiyi kesintisiz bir güç dokusuna dikişsiz eklemleyecek kadar çevik olanlara aittir. Türkiye’nin bunu yapmak için yetişmiş insan sermayesi, araçları ve hala zamanı var. Ancak Avrasya’nın kapısı üzerindeki semalar, havai fişek misali rengarenk ancak tümüyle ölümcül patlamalarla aydınlanırken, hayatta kalabilme fırsat penceresi her geçen gün daha da yüzümüze kapanma riskini taşıyor.