Roma mitolojisindeki iki yüzlü tanrı Janus, aynı anda hem geçmişe hem geleceğe; hem içeriye hem dışarıya bakar. Bugün NATO da tıpkı Janus gibi: Rusya’ya bakan yüzü yekvücut, küresel meydan okumalara bakan yüzü ise ikircikli. Çok-kutuplu çağda ittifakın bu çift yüzü artık bir “çelişki” değil, yeni kural.

Son NATO zirvesinden çıkan fotoğraf ilk bakışta büyüleyici: Baltık’tan Karadeniz’e uzanan cephede yekvücut olmuş, genişleyen ve kararlılığını yeniden keşfetmiş bir güçlü ve kararlı bir Batı ittifakı. Ancak bakışlarımızı Avrupa’nın doğu sınırından uzaklaştırıp Gazze, Tahran, HintYarımadası ya da Pasifik’te tırmanan gerilimlere çevirdiğimizde bulanık bir tablo ortaya çıkıyor. İşte bu bulanıklık, çok-kutuplu dünyanın yeni gerçekliğinde NATO’nun diğer yüzü.

“Yalnız süpergüç”ün Janus maskesi

Samuel P. Huntington’un “yalnız süpergüç” tezi, daha çok kutupluluğun zirvesinde bulunanABD’nin gücüne rağmen yalnızlaşacağını öngörüyordu. BM oy eğilimlerine dayanan ampirik çalışmalar, NATO içinde 1980’lerin başından beri en sık “sapkın” oy kullanan ülkenin bizzat ABD olduğunu göstererek bu tezi sayılara döküyor. İttifak içindeki temel fay hattı dış tehditlerden çok, lider gücün, yani Amerika’nın politikalarına karşı denge arayan müttefikler arasından geçiyor.

Ukrayna’da tek ses, Gazze’de suskunluk

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, NATO’nun kuruluş mantığına kalıp gibi uyan klasik bir dış tehditti. Dıi tehditlerin ittifak bağlarını nasıl sıkılaştırdığı herkesim malumu. “Madde 5 ruhu”nucanlandıran bu şok, ittifakı mıknatıs gibi bir araya getirdi ve Washington’un yıllardır artan ittifak dışı politika geleneğini geçici de olsa perdeledi. Böylece Ukrayna üzerinden NATO’nun ilk yüzü ortaya çıktı: güçlü ve yekpare bir ittifak.

Bakışlarımızı Gazze’ye çevirdiğimizdeyse ittifakın ikinci yüzü beliriyor. İnsani trajedi büyürken NATO kurumsal olarak neredeyse yok hükmünde. Çünkü ABD’nin koşulsuz İsrail desteği, Türkiye’den diğer birçok Avrupa başkentine uzanan geniş bir yelpazede farklı tarihsel hafızalar ve etik kaygılarla çatışıyor. Ortak zemin yoksa ittifak dilsiz kalırken, müttefikler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalabiliyor.

Kısacası; 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında Afganistan’da “ortak savunmayı” emreden 5. Maddeyi tarihte ilk ve son kez harekete geçirerek birleşen, ancak Irak’ın işgalinde ayrışan NATO, benzer bir şekilde Ukrayna’da birleşirken, Ortadoğu’da fikir ayrılıklarından mustarip.

İran konusunda denge oyunu

İran’a ilişkin nükleer dosyasına bakıldığın benzer bir asimetri göze çarpıyor. Nihai hedef olarak Tahran’ın nükleer silaha sahip olmasını engellemek fikri paylaşılsa da bunun nasıl gerçekleştirileceğine dair yöntem konusunda derin ayrılıklar hüküm sürüyor. ABD’nin tek taraflı yaptırım ve askeri baskı tercihi, Avrupa’nın diplomasi odaklı yaklaşımıyla sık sık çatışıyor. Nitekim; JCPOA’nın (2015 nükleer anlaşması) çöküşü sonrasında müttefikler, ortak cephe kurmak yerine Washington’a karşı denge siyaseti gütmek zorunda kalmışlardı.

Janus stratejisi: İttifakın iki yüzü yönetmek

NATO’nun benimsediği “Janus stratejisi”, yakın ve uzak cephelerde iki farklı refleksi birleştiriyor: Avrupa topraklarını doğrudan hedef alan somut bir askerî tehditlekarşılaşıldığında ittifak, kolektif caydırıcılık ilkesini devreye sokarak hâlâ yüksek bir uyumla ivme yakalayabiliyor; ancak küresel ölçekteki insani felaketler, asimetrik tehditler ve bölgesel nüfuz mücadeleleri gibi karmaşık ve çok boyutlu krizlerde üyelerin tarihsel hafızalarıyla jeopolitik çıkarları çatıştığı ölçüde NATO, tek vücut askerî bir koalisyondan ziyade farklı hedefleri dengede tutmaya çalışan esnek bir istişare platformuna dönüşüveriyor. Bir başka ifadeyle, Amerika'nın her tehdit algısı artık otomatik olarak NATO’nun tehdit algısına dönüşmüyor. İttifak seçici davranıyor ve en kritik bir noktada Atlantik’in iki yakasında Washington ile Brüksel arasında bir fikir ayrılığı, ortak bir NATO eylem haritasını büyük ölçüde imkânsız kılıyor.

Ayakta kalmanın yolu

NATO’nun başarısı, her krizde tek yumruk olabilme kabiliyetine değil, kritik alanlarda çekirdek birliği korurken kaçınılmaz ayrışmaları yönetebilme becerisine bağlı. Ukrayna’daki dayanışma, çekirdeğin hâlâ hayati olduğunu gösterirken, Gazze ve İran konuları ittifakın sınırlarını hatta fay hatlarını ortaya koydu.

Dünya dost ile düşmanın keskin hatlarla ayrıştığı şekilde sade veya saydam, NATO da homojen değil. Çok kutuplu dünyada Washington’un “yalnız süpergüç” paranoyasıyla müttefiklerin özerk yol haritaları arasındaki Janusvari denge ittifakın yeni normu olacak gibi. Artık gerçekçi beklentiler, net ulusal çıkar öncelikleri ve çok-taraflı diplomasinin ciddiye alınması, NATO’nun iki yüzünü de bir arada tutmanın ön koşulu. Dünya’da çatışma alanları artarken, ittifakın önümüzdeki yıl İstanbul’da toplanacak zirveden önce yapması gereken çok ev ödevi var.