Yıllar sonra ABD siyasetinde yeniden sahneye çıkan Donald Trump, şimdi gözünü bir kez daha Türkiye’ye ve Anadolu'nun bağrındaki hazinelere dikmiş durumda. Gündemde ise çok kritik bir konu var: Nadir toprak elementleri.

Öyle sıradan bir maden değil bu. Bugün cep telefonlarından savaş uçaklarına, nükleer teknolojiden yapay zekâya kadar her alanda kullanılan, geleceğin silahı olan bir kaynak… Adı gibi “nadir” ve değeri altınla ölçülemeyecek kadar stratejik.

Ve ne hikmetse, bu kıymetli kaynaklardan dünya rezervinin önemli bir kısmı Türkiye’nin elinde!

Peki şimdi soralım:

Trump neden Türkiye’ye geliyor? Gerçek amacı sadece dostluk mu? Yoksa Anadolu topraklarının altındaki zenginlikleri mi istiyor?

Uyan Türkiye! Bu Topraklar Sadece Üstüyle Değil, Altıyla da Vatan

Bugüne kadar bu topraklarda çok savaş yaşandı. Çünkü bu coğrafya sadece bir kara parçası değil; bir medeniyet yatağı, bir servet haritası, bir güç merkezidir.

Bugün petrol için kan akıtanlar, artık nadir toprak elementleri için diplomasi kılıfında yeni oyunlar oynuyor. Çin ile mücadele eden ABD, bu kritik madenleri Çin’in elinden almak için alternatif kaynaklara yöneliyor. İşte tam bu noktada Türkiye, dünya sahnesinin tam ortasına oturuyor.

Ve şimdi soralım:

ABD, Türkiye’ye nadir toprak elementleri için “stratejik ortaklık” teklif ederken, gerçekte neyin peşinde?

Trump’ın Ziyareti: Yeni Bir Dostluk mu, Eski Bir Senaryo mu?

Trump’ın olası Türkiye ziyareti, elbette dikkatle izlenmelidir. Çünkü bu bir nezaket ziyareti değil; bir çıkar görüşmesidir. Trump, Amerika’yı yeniden güçlendirmekten bahsederken, bu gücün temelini Türkiye’nin yer altı kaynaklarına dayandırmak istiyor.

Ama biz Türk milliyetçileri iyi biliriz ki:

Bu topraklarda ne varsa, Türk milletine aittir!

Ne üstü pazarlık konusudur, ne de altı.

Anadolu, sadece yerüstü medeniyetleriyle değil, yeraltındaki zenginliğiyle de Türk’ün onurudur, geleceğidir, varlığıdır.

Dostluk Tekliflerine Aldanma, Millî Servetini Koru!

Türkiye, son yıllarda enerji, savunma sanayi ve madencilikte yerli üretim hamleleriyle adından söz ettiriyor. Bu da bazı çevreleri fazlasıyla rahatsız ediyor. Çünkü artık Türkiye kaynak satan değil, teknoloji geliştiren bir ülke olma yolunda.

Trump, “ver bana, biz işleyelim, birlikte kazanalım” diyebilir. Ama bizler biliyoruz ki:

Paylaşmak değil, peşkeş çekmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Yıllarca bor madenleri rafine edilemez denilerek ihraç edildi. Şimdi aynı oyunu nadir topraklar üzerinden oynamaya çalışıyorlar.

Nadir Topraklar, Millî Güçtür

Unutulmasın:

Savunma sanayi bu elementler olmadan gelişemez.

Yüksek teknolojili çipler bu elementler olmadan üretilemez.

Uzay teknolojisi, yapay zekâ, hatta modern tıpta bu kaynaklar hayati önemdedir.

Yani bu madenleri elinde tutan, geleceğin lider ülkesi olur.

Ve şimdi, dünya liderliği yarışında Türkiye bir adım öne çıkma potansiyeline sahipken, biz bu kaynakları işleyip katma değere dönüştürmeden hiçbir yabancı güce kaptırmamalıyız.

Ne Yapmalı?

Nadir toprak elementleriyle ilgili tüm çalışmalar millî projeler olarak yürütülmelidir.

Yerli teknolojilerle bu madenler işlenmeli, dışa bağımlılık kırılmalıdır.

Stratejik rezervler, millî güvenlik kapsamına alınmalı ve ihracatı kontrol altına alınmalıdır.

Trump veya başka bir lider gelmeden önce, devletin duruşu net olmalıdır: “Bu vatanın kaynağı bu milletindir!”

Her Şey Satılık Değildir!

Bugün dolar, teknoloji, vaat ya da diplomasi ambalajında gelen her teklife millî şuurla yaklaşmazsak, geleceğimizi pazarlık masalarında kaybedebiliriz.

Ama Türk milleti bunu yapmaz!

Çünkü biz biliriz ki:

Bu topraklar sadece yaşamak için değil, korumak için de var.

Çünkü bu topraklar, Türk’ün namusudur!

Evet…

Nadir topraklarımız var. Ama bu topraklarda asıl nadir olan şey, bir milletin bağımsızlık aşkıdır!

Ve biz o aşkı Çanakkale’de, Sakarya’da, şimdi yer altındaki servetimiz için de haykırıyoruz:

Toprağımız satılık değil, geleceğimiz pazarlık konusu olamaz!

Ne ABD,

Ne Rusya,

Ne Çin,

Her şey Türkiye ve Türklük için!

*Bu siteye yazılan köşe yazıları Türkinform'un editöryal politikasını yansıtmamaktadır. Köşe yazılarındaki görüşler yalnızca yazarları ilgilendirmektedir.*