Sosyal medya, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade ettiği bir alan olmanın ötesine geçti. Artık markalar için sadece tanıtım mecrası değil, aynı zamanda itibarlarının en kırılgan şekilde sergilendiği bir vitrin. Hal böyle olunca, bir kullanıcı tarafından yapılan basit bir “mention” ya da ürün hakkında paylaşılan bir yorum, markalar açısından ciddi bir kriz kaynağına dönüşebiliyor.

Peki bir sosyal medya kullanıcısının bir markayı etiketleyerek olumsuz yorum yapması ifade özgürlüğü kapsamında mıdır, yoksa bu durum markaya yönelik hukuki bir saldırı olarak mı değerlendirilmelidir?

Bir markaya yönelik eleştiri, elbette Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılabilir. Ancak bu özgürlük, sınırsız değildir. Paylaşımın içeriği eğer:

  • Gerçek dışı bilgiler içeriyorsa,
  • Küçültücü, aşağılayıcı ya da alaycı bir dil barındırıyorsa,
  • Bilinçli olarak o markaya zarar verme amacı taşıyorsa, bu durumda paylaşım, kişilik haklarına saldırı ve marka hakkının ihlali olarak değerlendirilir. Örneğin, “X markasının ürünü yüzümde kalıcı leke bıraktı, asla almayın!” ifadesi, eğer dayanaksız bir iddiaysa ve yaygın şekilde paylaşılıyorsa, marka sahibinin açacağı tazminat davasında aleyhe delil olarak kullanılabilir.

Sosyal medya fenomenlerinin yaptığı tanıtımlar, çoğu zaman açıkça bir reklam ilişkisi içerir. Mevzuata göre bu tür içeriklerde #reklam, #sponsorlu, #işbirliği gibi etiketlerin kullanılması zorunludur. Aksi hâlde bu durum “gizli reklam” olarak kabul edilir ve hem influencer hem de marka açısından idari yaptırımlar doğurabilir.

Daha karmaşık bir durum ise, markayla doğrudan bir sözleşme yapılmadan, sadece ürün gönderilerek yapılan paylaşımlardır. Bu gibi durumlarda da influencer’ın kullandığı ifadeler, kamuoyunda markanın temsilcisi gibi algılanabilir. Bu da hem markaya karşı sorumluluk doğurabilir hem de olası krizlerde markanın itibarını zedeleyebilir.

Türkiye’de bu konuda verilen yargı kararları, “mention” veya sosyal medya üzerinden marka adının geçmesi hâlinde, içeriğin bağlamına göre değerlendirme yapıldığını gösteriyor. Bazı davalarda, “Markanın güven vermediğini” ifade eden bir paylaşım “kişisel görüş” olarak kabul edilmiş, ancak hakaret içeren ya da alaycı dille yazılmış paylaşımlar “itibar zedeleyici” olarak değerlendirilmiş ve tazminata hükmedilmiştir.

Türk Patent ve Marka Kurumu da, bir markanın itibarını hedef alan veya ayırt ediciliğini zayıflatan her türlü kullanımı, marka hakkının ihlali kapsamında değerlendirmektedir. Özellikle alaycı kolajlar, markanın logosunun tahrif edilerek kullanılması ya da alakasız içeriklerle eşleştirilmesi gibi durumlar, hem cezai hem de tazminat sorumluluğuna yol açabilir.

Sonuç olarak, sosyal medya, ifade özgürlüğünün sınırlarının en çok test edildiği alanlardan biri hâline geldi. Bu nedenle, hem markaların hem de kullanıcıların hukuki sınırları iyi bilmesi gerekiyor.

Marka sahipleri, olumsuz içeriklerle karşılaştıklarında hemen dava yoluna gitmek yerine önce iletişim kurmayı ve krizi fırsata çevirmeyi denemelidir. Bazı şikayetler, yapıcı bir dönüşle tüketici sadakatine bile dönüşebilir.

Sosyal medya kullanıcıları ve influencer’lar ise deneyimlerini paylaşırken kişisel görüşile itibarı zedeleme arasındaki çizgiye dikkat etmelidir. Bir markadan memnun kalmamak bir şeydir, o markaya alaycı, aşağılayıcı bir dil kullanmak başka bir şey.

Unutulmamalıdır ki, dijital dünyada atılan her mention, sadece bir etiket değil; bazen ciddi bir hukuki sonuçtur.