İlk otomobil ortaya çıktığında, 1800'lerin sonunda insanlar ona "atsız araba" adını vermişler.

Çünkü bildikleri tek şey at arabasıydı o güne kadar. İnsan zihni bilinmeyeni tanımlarken, hep elindekine benzetir. Yepyeni bir icat bile olsa, önce eski bir kalıba sokuveriyoruz.

Benzer bir durum elektrikle de yaşandı. İlk ampuller evlere girdiğinde, insanlar onlara "elektrikli mum" dediler.

Gaz lambalarının yerini alacak bu cam şişelere güvenmediler. Kimileri evlerine elektrik aldırmadı, yıllarca gaz lambasıyla yaşamaya devam etti.

Ya da telefon icat edildiğinde "kim neden telden konuşmak ister ki?" diye soranlar. Mektup vardı, telgraf vardı, yüz yüze konuşma vardı. Başka neye ihtiyaç vardı? Ama birkaç nesil sonra telefonsuz bir toplum hayal bile edilemez hale geldi.

Bugün aynı şeyi yaşıyoruz. Karşımızda "yapay zekâ" dediğimiz bir teknoloji var. Ama bu isim, belki de sadece bizim alışkanlığımızdan kaynaklı olarak ortaya çıkmış bir kavram.

Çünkü ortada küçümsenecek bir şey yok.

Bu teknoloji şu anda 1990'lardan beri insanlığın belleği haline gelen interneti yuttu. Sadece metinleri değil, resimleri, sesleri, filmleri, her türlü kaydı… Yani aslında bizim bütün bilgi ve deneyimimiz onda şu anda. Ve bunu sindirmeye, kendi içinde yeni bağlantılar kurmaya başladı.

Şimdilik hatalar yapıyor, yanlış cevaplar veriyor. Bu yüzden rahatlıkla "aman canım, bu mu zekâ?" diyebiliyoruz. Ben geçenlerde aynen bunu söylemiştim, gördünüz mü? Yani fikrim nasıl bu kadar çabuk değişti bende bilmiyorum, doğrusu!

Oysa ilk otomobili görenler de aynı şeyi söyledi. "Atın yerini mi alacak bu gürültülü kutu?" dediler.

İlk bilgisayarlar oda büyüklüğündeydi. İnsanlar "bu dev makine ne işe yarar ki?" diye soruyordu.

Ama bir 10-20 yıl geçti, o kutu bütün insanlığın çehresini değiştirdi, hayatı yeniden tanımladı.

İnsanlar önce küçümsedi, sonra onsuz yapamadı. Şimdi elimizdeki telefonlar, o ilk bilgisayarlardan milyonlarca kat güçlü.

Şimdi de aynı eşikteyiz. Önümüzdeki on yıl içinde bu sistemler sadece bizim komutlarımızı izlemekle kalmayacak, kendi kararlarını verecek.

Tıpkı otomobilin sürücüsüz araç haline gelmesi gibi.

Tıpkı internetin pasif bilgi deposundan aktif bir ekosisteme dönüşmesi gibi.

O noktada hâlâ "yapay" diyebilecek miyiz? Yoksa insanın dışında, kendi mantığına sahip bir "otonom zekâ" ile mi karşı karşıya bulacağız kendimizi …

Tarihe baktığımızda her büyük değişim dirençle karşılandı.

Eğer insanlık kendi merakını, öğrenme tutkusunu ve düşünme becerisini korumazsa, bu güç bizim elimizden kayıp gidebilir.

O zaman elimizde sadece yeni bir araç olmaz; tarihte ilk defa yerimizi alabilecek bir şey yaratmış oluruz. Bu, sadece teknolojik bir sıçrama değil, insanlığın kendi varoluşunu sorgulamasına yol açacak bir kırılma olur.