Yaz bitti, güz başlamadı; bambaşka bir mevsime girdik.

Adı yok, rengi belli değil, kokusu da tanıdık gelmiyor.

Çin’in açıkladığı büyük plan işte bu yeni mevsimin ilk işareti. Bir ülke, ekonomisinin %90’ını yapay zekâ ile yeniden örmeye hazırlanıyor. Bu, sadece teknolojik bir hamle değil; küresel iklimin değişikliğinin ilanı.

Amerika bu mevsimi kendi kurallarıyla karşılamaya çalışıyor, Avrupa her zamanki gibi temkinli adımlar atıyor.

Fakat esas soru şu: Türkiye bu yeni mevsime neyle uyanacak? Çiçeklerle mi, yoksa fırtınayla mı?

Bu sorunun cevabını aslında tarihimizde bulabiliriz. Çünkü Türk Milleti daha önce de çok mevsim değişikliklerine tanıklık etti.

18. ve 19. yüzyıllarda dünya sanayileşme baharına uyanırken, Osmanlı İmparatorluğu bu mevsime çok hazırlıksız yakalandı. Muhteşem olarak kabul edilen yüzyıldan oldukça zayıf çıktı imparatorluk. Buhar gücü, fabrikalar, üretim bantları derken dünyada yepyeni bir iklim oluşmuştu. Ama Osmanlı hâlâ eski takvimdeydi. Sonuç ağır oldu: üretimde geri kaldık, askeri üstünlüğü kaybettik, ekonomik olarak o sancılı dönem başladı… Koca bir imparatorluk, baharı kaçırmanın bedelini kara kışa mahkûm olarak ödedi.

Öte yandan 2000’lerde dijitalleşme dalgası geldiğinde Türkiye bazı alanlarda hızlı davrandı. Bankacılık ve mobil teknolojilerde Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha ileri çözümler geliştirilmişti Türkiye. Yani, doğru alana odaklanıldığında yeni iklimlerde avantajlı pozisyon almak mümkün.

Yeni mevsimin üç yüzü

Çin’in büyük planı bize bugünün üç temel gerçeğini hatırlatıyor:

● Alt yapımızı güçlendirmek, milli verilerimizi korumak, enerji ve bağlantı ağlarımızı yeni iklimin gereklerine göre düzenlemek tek opsiyonumuz!

● İnsanlarımızı bu çağa hazırlamazsak, başkalarının ürününü seyreden bir toplum oluruz. Başkalarının bulutlarına muhtaç bir toplum oluruz.

● Hukuk, özel hayat ve etik konularında net çizgiler koymak, fırtınayı berekete çevirmek için elzem.

Tarih bize şunu net olarak gösteriyor: mevsimler sürekli değişiyor.

Hazırlıksız yakalandığımızda imparatorlukların çöktüğünü gördük; hazırlıklı olduğumuzda ise küllerimizden yeniden doğduğumuzu da gördük.

Şimdi kapımızda duran bu yeni mevsim, bize aynı soruyu soruyor.

Hazır mıyız?