KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
2025 yılının sıcak Ağustos sabahlarından birinde, dünya siyaset sahnesine şöyle bir baktığınızda, isimlerin değiştiğini ama hikâyelerin benzer kaldığını görürsünüz. Bugün bu köşede, kulağa bir "politika fıkrası" gibi gelen ama gerçekte uluslararası siyasetin iki sert yüzünü temsil eden iki ismi ele alacağım: Donald Trump ve Nicolás Maduro.
Biri Amerika’nın, diğeri Güney Amerika’nın tartışmalı figürü. Biri emlak milyarderi kimliğiyle popülist sağın simgesi, diğeri sosyalist söylemle iktidarda kalma becerisiyle Latin Amerika solunun kalıntısı. İkisinin yolları zaman zaman doğrudan kesişti, zaman zaman dolaylı olarak birbirlerini hedef aldı. Ama her ikisi de kendi halklarına “biz ve onlar” diyerek iktidarda kalmanın kitabını yazmaya çalıştı. Ve işin ilginç yanı, bu kitaplar, birbirine düşündüğünüzden daha çok benziyor.
Trump: "Yine" Sahneye Dönüyor mu?
Donald Trump, 2024 seçimlerinde yeniden sahneye çıkmak için tüm enerjisini harcadı. Mahkeme kararları, mitingler, TikTok’ta viral olan gafları derken, Amerikan halkı 2025’e onun gölgesinde girdi. Şu anda siyasi geleceği hala tartışmalı; destekçileri onu bir kurtarıcı, karşıtları ise Amerikan demokrasisine en büyük tehdit olarak görüyor. Ama şu bir gerçek: Trump sadece bir kişi değil, bir dalga. O dalga geri çekilse bile, sahilde bıraktığı izler kolay silinmiyor.
Maduro: Direniş Mi, İnat Mı?
Nicolás Maduro ise, Venezuela’nın başında on yılı aşkın süredir oturuyor. Ekonomik çöküş, göç krizi, hiperenflasyon... Her şeye rağmen, iktidarda. Seçim sistemine yapılan müdahaleler, muhalefetin baskılanması ve "egemenlik" vurgusuyla kurduğu retorik, onu koltuğunda tutan başlıca araçlar oldu. Halkın büyük kısmı gitti, kalanlar ise ya sesini kıstı ya da alıştı. Maduro ise hâlâ Bolivarcı bir sosyalist olduğunu iddia ediyor; ama yolsuzluk, otoriterlik ve propaganda sarmalında, o ideallerin adı kaldı, tadı değil.
Farklı Kıtalardan, Aynı Tarz: Popülizm ve Gerçeklik Eğrisi
Trump ve Maduro'nun politik çizgileri birbirine zıt gibi görünse de, kullandıkları araçlar şaşırtıcı biçimde benzer:
Medyayı düşmanlaştırmak,
Seçim sistemini itibarsızlaştırmak,
Halkı kutuplaştırarak mobilize etmek,
Gerçekleri eğip bükerek kendi doğrularını yaratmak.
Birinin adı "fake news", diğerinin ki "imperyalist komplolar". Ama her iki lider de kendi gerçeklik balonunu yaratıp onun içinde bir kitleyi konsolide etmeyi başardı.
Trump için bu, Amerikan rüyasını "geri alma" vaadiydi; Maduro için ise emperyalizme karşı "direnişin simgesi" olmak.
Dünya Nereye Gidiyor?
Bu iki lider, farklı kutupların temsilcisi gibi görünüyor olabilir. Ama ikisi de, 21. yüzyılın demokrasilerinin karşı karşıya olduğu büyük sınavı temsil ediyor: Gerçekle bağını kaybetmiş politik figürlerin, halk desteğini nasıl hâlâ elde edebildiği sorusu.
Bugün Trump yeniden sahneye çıkmak için hazırlanıyor, Maduro ise hâlâ sahnede kalmak için mücadele ediyor. Farklı yollar, ama benzer oyunlar. Dünya bu ikilinin hikâyelerini izlerken, belki de en büyük sorumluluk, sadece onları değil, onları mümkün kılan koşulları sorgulamakta yatıyor.
Trump ve Maduro belki hiçbir zaman aynı masada oturmadı. Ama tarih kitapları bir gün yazacaksa, onları zıt kutupların benzer figürleri olarak anacak. Çünkü bazen ideoloji değil, yöntem konuşur. Ve dünya, o yöntemlerin gölgesinde şekillenir.
Kalemin ucunda hakikat varsa, kâğıdın sabrı yeter...
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri