KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
Türkiye, jeopolitik konumu ve zengin jeolojik yapısıyla adeta bir hazine sandığı üzerinde oturuyor. Bor rezervlerinden linyite, altından krom ve bakıra, doğal gazdan jeotermal kaynaklara kadar çeşitlilik gösteren yer altı zenginliklerimiz, ülkemizin ekonomik kalkınmasında büyük bir rol oynuyor. Ancak bugün, bu kaynakların sadece çıkarılması değil; nasıl, hangi yöntemlerle, hangi bedellerle çıkarıldığı da en az kendileri kadar önemli bir mesele.
Gelişen teknoloji, artan enerji ihtiyacı ve yükselen sanayileşme hızının baskısı altında, doğayı ve çevreyi göz ardı eden yöntemlere başvurmak kolay bir çıkış gibi görünebilir. Oysa doğanın dengesini bozan her adım, uzun vadede hem insan sağlığını hem de ekonomik sürdürülebilirliği tehdit eder. Tam da bu noktada “çevre dostu madencilik ve kaynak kullanımı” kavramı devreye giriyor.
Çözüm Yolları Nelerdir?
Yeşil madencilik yaklaşımı, geleneksel yöntemlerle yapılan madencilik, toprağı, suyu ve ekosistemi olumsuz etkileyebilir. Bunun yerine, atık yönetimi sistemleriyle desteklenmiş, karbon salımını minimuma indiren, yeniden ağaçlandırma ve arazi ıslahı projeleriyle entegre edilen madencilik çalışmaları zorunlu hale gelmeli.
Yenilenebilir enerji ile entegrasyon, maden işletmelerinin enerji ihtiyacı çoğunlukla fosil yakıtlardan karşılanıyor. Oysa güneş ve rüzgâr gibi temiz enerji kaynaklarının bu alanlarda aktif kullanımı, hem çevresel etkileri azaltacak hem de maliyetleri düşürecektir.
Su kaynaklarının korunması, madenlerde kullanılan kimyasalların yer altı ve yer üstü sularına karışması ciddi bir tehlike. Modern arıtma teknolojileri, kapalı devre su kullanımı ve sıkı denetimler ile suyun kirlenmesi önlenebilir.
Jeotermal ve doğalgazda verimli kullanım, Türkiye’nin özellikle Ege Bölgesi’nde güçlü jeotermal potansiyeli bulunuyor. Bu enerji kaynağı, elektrik üretiminden konut ısıtmasına kadar birçok alanda doğaya zarar vermeden değerlendirilebilir.
Toplum katılımı ve şeffaflık, yer altı kaynaklarının çıkarıldığı bölgelerde yaşayan halkın sürece dahil edilmesi, hem sosyal huzuru sağlar hem de projelerin daha sağlıklı ilerlemesine katkı sunar.
Gelecek İçin Bir Yol Haritası
Türkiye’nin yer altı kaynakları, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin de ortak mirasıdır. Bu nedenle, kaynakların kullanımında aceleci ve yalnızca ekonomik kaygılarla hareket etmek, uzun vadede büyük kayıplara yol açabilir. Çevreye zarar vermeyen, sürdürülebilir ve teknolojik çözümlerle ilerlemek, hem doğanın korunması hem de ülke ekonomisinin güçlenmesi için en doğru yoldur.
Kısacası, Türkiye’nin yer altındaki zenginliklerini değerlendirirken gökyüzünü, suyu, toprağı ve yaşamı da unutmamak gerekir. Çünkü gerçek kalkınma, yalnızca madenlerin değil, doğanın da yüzünü güldürdüğü kalkınmadır.
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri