Tarih, nice imparatorlukların doğuşuna, yükselişine ve kaçınılmaz çöküşüne tanıklık etti. Haritalar değişti, sınırlar çizildi, devletler yıkıldı. Ama bazı milletler vardır ki, kaderleri sadece kılıçla, kalemle ya da masada yapılan anlaşmalarla değil; direnişle, inançla ve sarsılmaz bir kararlılıkla şekillenir. İşte Azerbaycan böyle bir milletin, böyle bir direnişin, böyle bir ruhun adıdır.
KÖŞE YAZISI | Hazırlayan: Harun ŞAHİN
Azerbaycan; sadece Hazar Denizi'nin kıyısında bir ülke değil, kültürün, müziğin, şiirin ve özgürlük aşkının beden bulmuş halidir. Bu halk, yüzyıllar boyunca türlü işgallere, ağır baskılara rağmen diz çökmedi, baş eğmedi. Ne zaman bir zincir vurulsa bileğine, onu kıracak azmi hep yüreğinde taşıdı. Çünkü Azerbaycanlı olmak, sadece bir kimlik değil, bir duruş, bir haykırıştır.
1918: Tarihe Kazınan İlk Adım
Tarih 28 Mayıs 1918. Kafkasya’nın kalbinde, bir mucize gerçekleşti: Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Hem Türk dünyası hem İslam âlemi için bu, bir ilk ve bir ilhamdı. Her ne kadar bu bağımsızlık kısa ömürlü olsa da, Azerbaycan’ın özgürlük arzusu artık bir kıvılcım değil, sönmeyecek bir meşale olmuştu. Tüm dünya, bu milletin iradesini ve onurunu gördü.
SSCB Yılları: Susturulan Sesler, Direnen Kalpler
Sovyetler Birliği’nin demir yumruğu Azerbaycan’ın üzerine indiğinde, görünüşte her şey susturuldu. Ama bir milleti susturmak, onun ruhunu yok etmek demek değildir. Zulüm gölge oldu, ama umut hep ışık kaldı.
20 Ocak 1990’da Bakü sokaklarında dökülen kan, sadece bir yas değil; bir dirilişin habercisiydi. O gece, milletin sessiz çığlığı göğe yükseldi ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
1991: Yeniden Doğuş, Sonsuz Umut
18 Ekim 1991’de, Azerbaycan bir kez daha tarih yazdı. Ama bu kez daha derinden, daha kararlı ve daha onurlu bir şekilde. Bağımsızlık yeniden kazanıldı.
Bu, sadece bir bildirge değil; ataların mücadelesinin, şehitlerin kanının ve halkın duasının birleştiği bir zafer ilânıydı. Azerbaycan artık ne bir gölge devletti, ne de bir hayal. O artık tarihin öznesi, coğrafyanın gururuydu.
Karabağ: Vatanın Kalbi, Bağımsızlığın Nişanı
Bağımsızlık, yalnızca bir bayrak değil; o bayrağın altında onurla durabilmektir. Karabağ, Azerbaycan için sadece bir toprak değil, bir varlık meselesi, bir milletin namusu idi.
Ve 2020 yılında, destansı bir zaferle bu topraklar yeniden özgür kılındı. Her santimi alın teriyle, imanla, inatla geri alındı. Karabağ, bağımsızlığın taçlandığı yerdir. O topraklara yeniden basan her ayak, suskun kalmış yılların haykıran sesidir.
Bugün: Güçlü Devlet, Gururlu Millet
Bugün Azerbaycan; siyasette akılcı, ekonomide üretken, diplomaside stratejik bir güç haline geldi. Artık sadece Kafkasya’nın değil, uluslararası arenanın da parlayan yıldızıdır.
Ama bilmeliyiz ki; bağımsızlık, bir kez kazanılıp rafa kaldırılacak bir zafer değil, her gün yeniden sahip çıkılması gereken bir emanettir. Bu emanetin bedeli, geçmişte ödenmiş; sorumluluğu ise bugüne ve yarına miras kalmıştır.
Yaşasın Azerbaycan!
Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi; yalnızca bir halkın değil, tüm özgürlük sevdalılarının destanıdır. Her satırı gözyaşıyla, her cümlesi inatla, her kelimesi umutla yazılmıştır. Bu hikâye; zorluklara boyun eğmeyenlerin, hayallerinden asla vazgeçmeyenlerin hikâyesidir.
Bugün göklerde dalgalanan Azerbaycan bayrağı, yalnızca bir ülkenin simgesi değil; hakkın, direnişin ve inancın göklerdeki yankısıdır.
Azerbaycan’ın bağımsızlık yolculuğu; bir halkın, zorluklara boyun eğmeyen iradesinin, özgürlüğe olan inancının ve vatan sevgisinin eşsiz bir hikâyesidir. Bu hikâye, sadece Azerbaycanlıların değil; özgürlüğü yürekten hisseden her insanın ilham kaynağıdır.
Ne mutlu ki bu millet, hem geçmişiyle övünüyor, hem geleceğe umutla bakıyor.
Kaynaklar: Dışişleri Bakanlığı Verileri, BM Raporları, Uluslararası Ajans Analizleri